Adana'da Hukuk ve Dayanışma Topluluğu çatısı altında bir araya gelen avukatlar, Gazze'de yaşanan soykırıma sessiz kalmamak ve küresel Sumud Filosu'na destek vermek üzere Adana Adalet Sarayı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
Avukat Mehmet Emin Çınar'ın sunumuyla başlayan program, hukukçuların yoğun katılımıyla gerçekleştirildi.
Hukuk ve Dayanışma Topluluğu adına basın metnini avukat Üzeyir Dönmez okudu. Dönmez, Gazze’de aylardır süregelen saldırılara dikkat çekerek uluslararası hukuka göre yaşananların açıkça soykırım olduğunu ifade etti.
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin tanımına vurgu yaparak, sivillere yönelik imha politikalarının soykırımın birebir karşılığı olduğunu söyleyen Dönmez, Netenyahu’nun da bebek katili bir soykırımcı olarak kaydedileceğini belirtti.
Türkiye Barolar Birliği ve baroların sessizliğine tepki gösteren Dönmez, devletin failler hakkında yargı sürecini işletmek zorunda olduğunu dile getirdi.
Son olarak Dönmez, Gazze’de yaşanan soykırımın insanlığın ortak davası olduğunu vurgulayarak, devletleri acil harekete geçmeye çağırdı.
“Gazze’de aylardır süregelen insanlık dışı saldırıları kınıyoruz”
Hukuk ve Dayanışma Topluluğu adına basın açıklamasını gerçekleştiren Dönmez, “Bizler, Filistin’deki kardeşlerimize yapılan soykırıma karşı körelen ve sessiz kalan vicdanları harekete geçirmeye gayret gösteren hukukçular olarak, Gazze’de aylardır süregelen insanlık dışı saldırıları, sivillere yönelik topyekûn imha politikalarını ve uluslararası hukukun en ağır ihlali olan soykırım suçunu en güçlü şekilde kınıyoruz.” dedi.
“Gazze’de yaşanan sistematik saldırılar soykırım tanımının birebir karşılığıdır”
Gazze’de yaşanan sistematik saldırıların soykırım suçunun tanımına eş değer olduğunu ifade eden Dönmez, “Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesi uyarınca; belirli bir grubu tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik fiiller, soykırım olarak tanımlanmıştır. Gazze’de yaşanan sistematik saldırılar, kadın, çocuk, yaşlı demeden sivillerin hedef alınması, zorla aç bırakma ve sivil yaşam alanlarının yok edilmesi bu tanımın birebir karşılığıdır.” diye konuştu.
"Tarih Netenyahu'yu da bebek katili bir soykırımcı olarak kaydedecektir"
İşgalci Netenyahu'nun soykırım suçlusu olarak tarihe geçeceğini belirten Dönmez, “İnsanlık vicdanı önünde ve uluslararası hukuk karşısında bu eylemler yalnızca savaş suçu değil, insanlığa karşı suç ve açıkça soykırımdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü uyarınca da bu suçları işleyenler kişisel olarak sorumludur ve er ya da geç yargılanacaklardır. Tarih nasıl ki Hitler’i, Mussolini’yi, soykırımcı birer katil olarak kaydetmişse, 21. asrın eli kanlı katilleri olan siyonistleri ve bu terör rejiminin sözde başbakanı olan Netenyahu'yu da bebek katili bir soykırımcı olarak kaydedecektir.” ifadelerini kullandı.
“Bu sessizlik kabul edilemez bir gerçekliktir”
Uluslararası toplumun suskun kaldığını dile getiren Dönmez, “Lakin 2 yıldır Gazze’de bu soykırım devam ederken ne var ki, bu vahşet karşısında uluslararası toplum büyük ölçüde suskun kalmaktadır. Daha da üzücü olan, ülkemizde hukuk mesleğinin en üst çatı kurumu olan, insan haklarının savunulması söz konusu olduğunda vazifeye en ön saflarda atılması gereken avukat meslektaşlarımızın, Türkiye Barolar Birliği ve 81 ilimizdeki barolarımızın da Gazze’deki bu insanlık dramı karşısında derin bir sessizlik içinde olması, bu soykırıma karşı yeteri kadar gereken mücadelenin gösterilmemesi kabul edilemez bir gerçekliktir. Bu sessizlik, sadece meslektaşlarımızın vicdanında değil, tarih önünde de kamu vicdanında da onarılmaz bir yara olarak kalacaktır. Hukukun üstünlüğünü savunmakla yükümlü olan kurumların, açık bir soykırım karşısında sessiz kalmaları ve Gazze’de yaşanan bu insanlık krizine gerektiği kadar önem vermemeleri kabul edilemezdir.” dedi.
“Türkiye Cumhuriyeti failler hakkında etkili adımlar atmak zorundadır”
Dönmez, “Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi iç hukukundan ve taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri gereği, bu suçlara karışan failler hakkında etkili adımlar atmak zorundadır. Özellikle çifte vatandaş statüsüne sahip olup İsrail ordusunda veya güvenlik birimlerinde görev alarak soykırıma katılan kişilerin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mahkemeleri önünde yargılanması bir tercih değil, hukuki bir zorunluluktur. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nun 13. ve devamı maddeleri uyarınca; soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçları Türkiye’de yargılanabilir suçlardır. Bu noktada hükümete düşen görev, vakit kaybetmeksizin yargı mekanizmasını işletmektir. Ayrıca soykırım suçuna karışanların, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlığından çıkarılması da kamu vicdanının hükümetten beklediği ciddi bir adımdır.” dedi.
“Küresel Sumud Filosu’nu yürekten selamlıyor ve destekliyoruz”
Küresel Sumud Filosu'nu desteklediklerini beyan eden Dönmez, “Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla dünyanın farklı ülkelerinden sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin oluşturduğu Küresel Sumud Filosu’nu (Freedom Flotilla) yürekten selamlıyor ve destekliyoruz. Bu girişim, sadece insani yardımı ulaştırmakla sınırlı değildir; aynı zamanda uluslararası hukukun ve insan onurunun yeniden inşası için verilen meşru bir mücadeledir. Filoya karşı yapılacak her türlü saldırı, uluslararası hukuka ve insanlığa karşı işlenmiş yeni bir suç olacaktır. Bu açıdan İtalya ve Malezya devletleri gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi vatandaşlarının can güvenliğinin garantörü olduğunu açıkça beyan etmeli, terör rejimi israilin Sumud Filosu’nda yer alan vatandaşlarımıza yönelik her türlü insanlık dışı eylemi direk kendisine karşı yapılmış bir eylem olarak deklara etmelidir.” ifadelerini kullandı.
“israil’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir”
Dönmez, “Hatırlanacağı üzere 31 Temmuz 2024 tarihinde İran’ın başkenti Tahran’da terör rejimi israil, HAMAS lideri Sayın İsmail Heniyye’yi şehit etmiştir. Geçtiğimiz günlerde de bölgenin diğer bir ülkesi olan Katar’ın başkenti Doha’da, ateşkes müzakerelerini görüşen HAMAS yetkililerinin ofislerine füze saldırısı düzenleyen bu alçak terör rejimi, bütün küstahlığını ve cesaretini ABD’den aldığı aşikardır. ABD ile beraber bölgemizdeki kardeş halkların ve devletlerin her türlü egemenlik hakkına tecavüz eden israilin bir sonraki hedefinin Türkiye olduğu da su götürmez bir gerçekliktir. Dolayısı ile insanlığın ortak düşmanı olan bu siyonistlere karşı, başta İslam ülkeleri olmak üzere insanlığın ortak erdemini, faziletini hala muhafaza eden devletlerin bir araya gelerek müşterek düşmana karşı müşterek hareket etmeleri bir zorunluluktur. Zira yaşanan bu saldırılara sessiz kalmak, sadece sıranın kendimize gelmesini beklemekten başka bir şey değildir.”şeklinde konuştu.
“Bugün susmak, bu vahşete ortak olmaktır”
Soykırıma karşı sessiz kalmanın aynı zamanda yaşanan vahşete ortak olunduğunu belirten Dönmez, “Bugün susmak, bu vahşete ortak olmaktır. Gazze’de binlerce çocuğun yaşam hakkı ellerinden alınırken, hastaneler bombalanırken, insani yardımlar engellenirken, hiçbir uluslararası hukuk kuralının uygulanmaması, uluslararası toplumun iflası anlamına gelmektedir.” diye konuştu
“Gazze’de yaşanan soykırım, insanlığın ortak davasıdır”
Son olarak Dönmez, “Bizler, insan hakları savunucuları olarak, bütün devletleri ve uluslararası kurumları acil olarak harekete geçmeye, Gazze’deki soykırımı durdurmak için etkili adımlar atmaya, aynı zamanda Küresel Sumud Filosu’nun önündeki engellerin kaldırılması ve güvenliğinin sağlanması için sorumluluk almaya davet ediyoruz. Gazze’de yaşanan soykırım, insanlığın ortak davasıdır. Bu davada susmak, suça ortak olmaktır.” dedi. (İLKHA)