Tarih: 13.09.2025 18:59

Kaya Kartal: Cumhuriyetle birlikte bir kimlik inkarı ile karşı karşıyayız

Facebook Twitter Linked-in

HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul'da "Toplumsal Mutabakat Arayışı ve Yeni Anayasa" çalıştayı gerçekleştirildi.

Düzenlenen anayasa çalıştayında konuşan Kartal, anadil, temsiliyet, kimlik inkarı, eğitim ve birçok alanda inkar ve asimilasyonların yaşandığını belirtti.

Türkiye'nin artık bu toplumsal mutabakatı, toplumsal barışı bir an önce sağlayıp, yeni bir düzene geçmek zorunda olduğunu vurgulayan Kartal, aksi halde ciddi risklerin beklendiğini belirtti.

"12 Eylül ile birlikte çizilmiş çerçeveye hapsedilmiş durumdayız"

Kartal, "Türkiye gerek tarihi itibarıyla, gerek geldiği tarihi ve coğrafya itibariyle bu anayasa olabildiğince dar gelmiş durumda. Temel problemlerinin de aslında kaynağını teşkil ediyor. Şunun da farkındayız, bir metin ortadan kalktığında, değiştiğinde, her şey bitmiş olmayacak, güllük gülistanlık olmayacak, anayasa metni olmasa da pekala anayasal bir düzen kurulabilir. Burada neticede biz bir gerçeklikle karşı karşıyayız. 12 Eylül ile birlikte çizilmiş bir çerçeve var. O çerçeveye hapsedilmiş durumdayız. Bu çerçeve ile ilgili de çok şey söylenebilir." dedi.

"1924 anayasası ile birlikte oluşan bir bakış açısı var"

"Şunu anlamak lazım. Bu sadece 12 Eylül ile ilgili bir durum değil." diyen kartal, "Cumhuriyetin, Lozan'la birlikte oluşan sistem ve sonrasında hemen ilan edilen Cumhuriyet, sonrasında 1924 anayasası ile birlikte oluşan bir bakış açısı var. Aslında bu toplumun geçmişine, geleneklerine, dini anlayışına aykırı olarak bir sistem inşa edildiği, tepede inme şekilde, jakobenist yöntemlerle ve bu bir şekilde sürekli varlığını bugüne kadar sürdürdü. Siyaset vardı, seçilenler vardı, ama bunlar hep koltuğun sol tarafında değişken olmalarına rağmen, koltuğun sağında daha sabit ve sistemin asıl sahibi gibi duran bir unsur oldu hep maalesef." ifadesini kullandı.

"Kürtler ana düşman olarak belirlenmiş maalesef"

Kartal, "Aradan artık 100 yıl geçti. Biz halen bu zeminle idare edilmeye çalışılıyoruz. Cumhuriyet kurulduğu günden itibaren aslında temel düşmanlar edinmiş. Bunun farkına varmak lazım. Burada etnik olarak bir dayatma var. Çoğunluğu teşkil ediyor olması hasebiyle Kürtler ana düşman olarak belirlenmiş maalesef. Yine aynı şekilde dindarlar, İslam büyük oranda bir düşman olarak algılanmış, böyle muamele görmüş. İşte alimlerin yaşadıklarından, toplumun yaşadıklarından birçok örnek verilebilir. Bu düşmanlıklar üzerinde oluşan bir sistem var. Bunun yazılı hali de anayasa olarak karşımızda duruyor."

"Değiştirilemez maddelere her halükarda dokunmak lazım"

Dokunulmaz maddelerin olmaması gerektiğinin altını çizen Kartal, şunları söyledi:

"Bunu bir kırılma olduğunu öncelikle fark etmek ve vurgulamak lazım. Bu kalıcı olan, olması gereken bir şey değil. Bugünkü tartışmalarda sürekli dokunulamaz maddeler, değiştirilmez maddeler, kırmızıçizgi dayatmalara 'hadi ordan demek lazım' çünkü bize dayatılan şey şu aslında; 'siz toplumun yüzde 99 bilmem kaçı dahi bir araya gelseniz, bu maddelere dokunamazsınız. Ama biz istediğimiz zaman 10 yılda bir yaptığımız darbelerle bu modeller de dahil olmak üzere, bütün sistemi değiştirip, yeni bir anayasa kurabiliriz.' diyen bir yapı var karşımızda. Bu tartışmalarda da beni en çok tedirgin eden şey; sivil bir anayasa tartışıyoruz. Ama günün sonunda sivillerin elleriyle yapılmış bir darbe anayasası ile de karşılaşmak riskimiz var. Dokunulmayacaksak eğer bu maddelere, bu maddelere her halükarda dokunmak lazım. Bu maddeler aynı korunursa bile, yerlerini değiştirmek lazım ki bu kabul edilemez bir şey olduğu ortaya konulmuş olsun. Aksi halde insanlar istenilen şeye uyulmuş olacak. Neredeyse ilah gibi tasavvur edilen bir darbeci iktidar, onun da yaptığı bir metin, işte buna hiçbir sivil otorite, sivil otorite dokunamıyor. Böyle bir gerçeklikle bizi baş başa bırakmış olacaklar. Bunu kabul etmemek lazım."

"En temelde bir kimlik inkarı ile karşı karşıyayız"

En temelde bir kimlik inkarı ile karşı karşıya olunduğunu belirten Kaya, kimlik inkarıyla birlikte dilden kaynaklı bir inkar olduğunu vurguladı.

Kartal, "En temelde bir kimlik inkarı ile karşı karşıyayız cumhuriyetle birlikte. Bu kimlik inkarı yanında yine aynı zamanda dilden kaynaklı olarak da kimliğe dair inkanlarla karşı karşıya kalmış durumdayız. Baskılar, yasaklamalarla karşı karşıya kalmış durumdayız. Kimlik inkarı ile alakalı konu vatandaşa tanımı ile ilgili açıkça ifade etmek lazım. 1924 anayasası ile birlikte ilk defa herkesi Türk sayan bir metinle karşı karşıyayız. 1876 Osmanlı anayasasına baktığımızda aslında herhangi bir din ve mezhepte ne olursa olsun, Osmanlı tabir ediliyor.  Kapsayıcı ve kuşatıcı bir tabir karşımızdayken, 1921'de bir tanıma yer verilmeden Türkiye devleti, Türkiye halkı gibi ifadeler daha geniş bir şemsiye içerisinde bir çerçeve çizilmiş. Ama 1924'te artık çok açık bir şekilde Türkiye ahalisine din ve ırk ayrımı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk denilir şeklindeki vurguyla yumuşak bir geçişle aslında Türk yapılmış bu ülkenin vatandaşı olan herkes."

"Anadil meselesi Cumhuriyet tarihi boyunca hep bir sorun alanıydı"

Anadil meselesine de değinen Kartal, "Anadil meselesi Cumhuriyet tarihi boyunca hep bir sorun alanıydı. Bunu yine 1924 anayasası ile birlikte artık tamamen bir Türkçülük üzerinde, resmi dil üzerinde dayatılan bir çerçevede bir sorun alanı oldu. Aslında dille alakalı asimilasyon sadece Kürtler ya da diğer dilleri konuşan diğer unsurlarla alakalı değil, Türklerle ilgili ciddi bir asimilasyon sürecine dönüşmüş durumda. Dil devrimi, sadece Kürtçe'nin yasaklanmasıyla Kürtler açısından bir inkar aşmış oldu. Dil devrimi ile aslında Müslümanların da inkarına, İslam'dan kaynaklı, aslında Türkçe'nin de İslam'ın yoğurduğu bir dil olması sebebiyle dini kimliklerin de inkarına dönük bir proje olarak bu ülkede icra edildi ve ciddi anlamda başarılı oldu maalesef. Bugün konuştuğumuz dil ne kadar Türkçe, her dönem tartışılmış zaten."

"Temsil konusu her dönem yine bir tartışma konusu olmuş"

Kartal, "Temsil konusu her dönem yine bir tartışma konusu olmuş. Osmanlı anayasasında, 1921 anayasasında adem-i merkeziyetçi bir yapı ortadayken, aslında kuruluş ideolojisinin de olabildiğince merkeziyetçi bir düzen inşa edildi 1924 anayasasında. 1982 anayasasıyla da bu çok daha baskın bir şekilde karşımızda duruyor maalesef. Son yaşadığımız 10-15 yıllık süreçte de bu kayyum atamaları ile birlikte özellikle kayyum atamasındaki valilerin doğrudan Belediye başkanı atanması suretiyle daha da ilerletilmiş bir hale gelmiş durumda. Bir halka 'siz iyi seçememişsiniz, biz sizin yapamadığınızı yapıp daha daha iyilerini atayabiliriz.' ifade edilebilecek bir şekilde, biraz da aşağılayıcı bir ton içeren bir usulle temsilciler belirleniyor. Osmanlı tecrübesinde de bugün dünyada da çok farklı yöntem ve usuller var. Hem bölünme kaygısını giderecek şekilde hem bir ortaklık talebini yönetime arzusunu yok saymayacak şekilde yöntemler geliştirilebilir. Dünyada çok çok örnekleri var." dedi.

"Türkiye artık bu toplumsal mutabakatı, toplumsal barışı sağlamak zorunda"

Bölgedeki gelişmeler, bunun artık sürdürülebilir olmadığını gösterdiğini belirten Kartal, "Biz bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki bu sürdürülebilir bir şey değil. Güvenlik, güç, askeri yöntemlerle bir yere kadar götürülebilir bu konular. Özellikle son dönemlerde Suriye'de yaşanan süreçler, israilin bölgedeki aktivasyonu, işte Dürziler üzerinde kurulan ilişkiler benzeri ile birlikte artık coğrafyamız açısından çok riskli bir sürece girildiğini görüyoruz ve Türkiye artık bu toplumsal mutabakatı, toplumsal barışı, bir an önce sağlayıp, yeni bir düzene geçmek zorunda. Aksi halde ciddi riskler bekliyor. Biz tarih boyunca biliyoruz ki bu coğrafyada ortak bir siyasi birlik sağladığında, bu coğrafyanın gücü ve enerjisi açığa çıkıyor. Böldüğünüzde, parçaladığınızda, bu sadece Kürtler açısından değil; Araplar, Dürziler, Aleviler, bu coğrafyada yaşayan Rumlar, Hristiyanlar, Yahudiler fark etmiyor, bütün bunlarla birlikte bir güç olabildiğimizde, bu bölgede hem emperyalistleri gönderme imkanına ve olanağına sahip oluyorsunuz hem de kendi değerlerinizle de var olabiliyorsunuz. Bu gerçeklikle artık Türkiye yüz yüze gelmek zorunda." diye konuştu.

"Tevhid-i Tedrisat dediğimiz bir bela ile baş başa kaldık"

Türkiye'deki eğitim sistemindeki inkara da dikkat çeken Kaya, şunları söyledi:

"Cumhuriyetle birlikte aynı zamanda bir Tevhid-i Tedrisat dediğimiz bir bela ile baş başa kaldık. Burada tek tip zorunlu eğitim modeli ile de bu toplumun çocuklarını, gençlerini sürekli belli bir ideolojik çerçevesinde, toplumun kahır ekseriyetinin inancının, düşüncesinin dışında bir ideoloji çerçevesinde, bir sistemle karşı karşıyayız. Biz bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar, bugüne kadar buna dair çok söz söylemişsek de bunu değiştiremedik maalesef. Aynı zamanda bu müfredat hem dini kimlikleri hem etnik kimlikleri yok sayan bir müfredat. Kemalist bir ideoloji dayatılıyor, seküler bir ideoloji dayatılıyor ve bizler de bu ideolojiye ait hissetmesek de kendimizi, çocuklarımızı oraya teslim etmek zorunda kalıyoruz. 5-6 yaşından alıyorlar, 21 yaş aralara kadar, üniversitede dahil edersek 23-25 yaşlara kadar. Böyle bir sistemle karşı karşıyayız. Buna dair de maalesef bir tartışma göremiyoruz. Hâlbuki bunun kırılması lazım. Ortak tarihi tecrübe bu müfredatta yok maalesef."  (İLKHA)    




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —