Peygamber Sevdalıları tarafından Cizre'de "Ailem cennetim olsun" semineri düzenlendi.
Öğretmenler evi konferans salonunda düzenlenen seminer Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Aile ile ilgili sinevizyon gösteriminden sonra Araştırmacı- Yazar Abdulkadir Turan, "ailem cennetim olsun" başlığı ile konuşma gerçekleştirdi.
"Sahabelerin kalplerinde Medine vardı, hayatlarında Medine vardı"
Hayat hikâyemizi siyere, Hz. Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hayatına uyarlamamız gerektiğini aktaran Turan, "Davetiniz için teşekkür ederim. Allah razı olsun, burada hakikaten çok muhterem bir topluluk var. Bana bir sorumluluk yüklediğiniz için çok teşekkür ederim. Çok kıymetli bir şehirdeyiz her şeyden önce ve çok kıymetli bir topluluk karşısındayız. Burası tüm tarihimizde hakikaten çok kıymetli bir şehir. Hz. Halid bin Velid ve İyaz bin Ğanem tarafından fethedilmiş, sahabenin ayağının değdiği topraklardayız. Bir dönem neredeyse her sokağında hayat bulduğu, hatta bir Medine misali denilen Cizre, bir zamanların Medinelerinden bilinen bir Medin'eydi Allah'ın izniyle. Müslümanlar, Allah razı olsun, Medine'de ashap olarak sonra tabiin olarak bir hayat tarzı buldular. Hz. Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) mimarı olduğu bir yaşam şekli buldular ve gittikleri her yerde öyle bir hayat tarzı kurmaya çalıştılar. Medine'yi şehirlere taşıdılar, dört bir yanı Medine yaptılar. Kalplerinde Medine vardı, hayatlarında Medine vardı. Onları gören Medine'yi hatırlıyordu, Medine'nin kokusunu alıyordu. Kervan yolculukları Medine'den kokular taşıyordu. Evleri Medine'ydi, iş yerleri Medineydi, şehirleri artık Medineydi. Kafkasya'ya gitseniz Medineydi, elbiseyi giyseniz Medineydi. Bütün Müslümanların bir ideali vardı: Medineler kurmak, medeniyet şehirleri inşa etmek. Bugün de bütün mesele Medine'den misal almak, Medine'deki birine benzemek, siretleri siyere uydurmak. Yani bizim hayat hikayemizi siyere, Hz. Muhammed'in hayatına uyarlamak. O kokuyu, o görüntüyü bulduğumuz mekana ve bulunduğumuz zamana taşımak.Süslü bir söz olarak düşünmeyin. Hanemizi evimizi Medine'nin bir şubesi yapmak, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı nasıl yaşamışlarsa öyle bir yaşam tarzı kurmak. Bu bir hayal değil, emin olun bu bir ütopya değil. Kardeşiniz olarak birazdan daha çok ailede eğitim üzerinde duracağım, daha çok çocuk eğitimi üzerinde duracağım. Birbirimize inanırsak, birbirimize güvenirsek emin olun somut bir projedir." ifadelerine yer verdi.
"Sürekli bombardıman altında olan bir kurum ve biz bu kurumun çatısı altındayız"
Aile kurumunu kaldıracağız diye sokaklarımızda siyasi sloganlar atanların olduğunu hatırlatan araştırmacı yazar Turan, "Benim endişem şu: Sizinle alakalı hoca bu meseleyi bu kadar basitleştiriyor ki, bu iş bu kadar basit miydi? Basit olamaz, bu kadar basit olamaz inanın çok basit. İslam bir din-i mubindir. Açık ve çok sade bir din. Bütün İslam başkentleri hangisi olursa olsun hep aynı zamanda anılmıştır. Bir zamanlar Şam, Bağdat, Kahire, Diyarbakır, Cizre bunlar hepsi kullanılmış 'mutluluk yurdu' 'selam, barış yurdu' diye. Bu dar-us selamı oluşturmak mümkün. Biz geçmişin dünyasında şu sıkıntıyı yaşıyoruz: Biz bu kültürümüzle uygarlık arasında bir sıkıntımız var. Kültürümüze tamamen uymuyoruz. Halbuki bu kültüre gayri İslami çok şey karıştı, epey bulandı. Kışkırtıcı şeyler söylemek istemiyorum ama Kur'an'ın açık açık emrettiği, yapın dediği kanunlar bizim kültürümüzde yok. Kur'an, kadınlarınıza miras bırakın demiyor mu? Peki, kültürümüzde kadına miras var mı? Şimdi bu kültürün İslami olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Elbette bu kültürün pek çok yanı İslami ama İslami olmayan öyle yönleri var ki... Biz bu kültür ve uygarlıkla, Yahudi uygarlığıyla karşılaştığımızda bir yanımız kültür, diğer yanımız bu Yahudi uygarlığı. Kültürümüz bir yanıyla epey kısıtlanmış. Yahudi uygarlığı bizi köklerimizden söküp atmak istiyor. İkisi arasında sıkışıp kalmışız ve meselelerimizi nasıl çözeceğiz? Tam olarak buna vakıf olamamışız. Bir şaşkınlık hali, bir bunalım, bir 'ne olacağını bilememe' hali yaşıyoruz. O yüzden meselelerimiz bu kadar zorlaşıyor. Bizim kültür dünyamızda evlat yetiştirmek, aile iş gibi kutsal bir yapıydı. Babalar evlatların rızıklarını sağladıklarında, anneler yemeklerini az çok yaptıklarında, temizliklerini yaptıklarında mevzu. hal oluyordu, geriye bir sorun kalmıyordu. Camiye gidip Kur'an dersi alsa şeyhlerden nasihat alsa nurul ala nurdu. Lakin bu günün dünyasında bambaşka bir ortamdayız. Sürekli bombardıman altında olan bir kurum ve biz bu kurumun çatısı altındayız. O çatının altında onu korumaya çalışıyoruz. Batılı sözde İslam âlemini araştıran şahıslar her biri o tank çavuşları gibiler. Eskiden sinema derdik şimdi dizi, telefon bütün dünya aleyhimize çalışıyor. Sürekli aileyi bombalıyorlar. Siyasetlerini neye dayandırıyorlar? 'Biz aile kumunu kaldıracağız' diye sokaklarımızda siyasi sloganlar atanlar var. Size mi hitap ediyorlar yoksa başka güçlere mi? Size hitap etmiyorlar, dış güçlere. Şunu diyorlar: 'Biz İslam medeniyetini ihlal ettireceğiz, yerle bir edeceğiz.' Zira bu medeniyetin yaşadığı son kale ailedir. 'Biz aile kurumuna karşı savaşacağız' diyor. 'Bizden bir kızımız Cizre'de yetişmiş, Midyat'ta yetişmiş,' seçim sloganı bu. Size bir vaatte bulunmuyor, bir yerlere bir vaatte bulunuyor. Böyle bir ortamda biz aileyi koruyacağız. Çocuk yetiştireceğiz . Allah'u Ekber en büyük Allah'tır. Onun koymadığı engel, engel değildir. Olumsuzlukları çok sayabilirim, çok sayıda şikâyet edebilirim lakin şikâyetten bir dünya inşa edilmez. Siz Ahmet iyi, Mehmet iyi, Fatma iyi, Ayşe iyi dediğiniz zaman o dört iyilik kum gibi bir ortam oluştururken iyilikle inşa edilir." dedi.
Seminer yapılan dua ile son buldu. (İLKHA)