İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. M. Latif Altun geleneksel medrese eğitim sistemi hakkında İLKHA mikrofonuna konuştu.
Altun, medrese sisteminin köklerinin Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dönemine dayandığını belirterek, bu kadim kurumların modern eğitimle entegre edilmesi hâlinde eğitimdeki birçok sorunun çözülebileceğini söyledi.
Medreselerin tarihsel köklerine dikkat çekerek modern eğitim sistemiyle entegre edilmesi gerektiğini belirten Altun, ilim ve hikmet merkezleri olan medreselerin sadece geçmişin değil bugünün de ihtiyacına cevap verebileceğini dile getirdi.
Modernleşme ile birlikte medreselerin geri plana itildiğine dikkat çeken Altun, bu kurumların asli kimliğiyle yeniden ayağa kaldırılması çağrısında bulundu.
İslam dünyasının kendi eğitim modelini oluşturması gerektiğini vurgulayan Altun, medrese-mektep birlikteliğinin bunun için bir imkân sunduğunu ifade etti.
Medrese eğitiminin, modern dünyada İslami düşüncenin derinliği ve diriliği açısından vazgeçilmez olduğunu belirten Altun, İslam toplumlarının Batı'nın eğitim modelini taklit ederek değil kendi köklerine dayanarak ayağa kalkabileceğini vurguladı.
Medrese eğitiminin sadece dinî bilgi değil, aynı zamanda ahlaki ve sosyal bir bilinç de kazandırdığını vurgulayan Altun, bu yönüyle toplumun temel dinamiklerinden biri olduğunu söyledi.
“Medreseler Müslümanların gündeminde olmalı”
Medreselerin geçmişte İslam ilminin gelişmesinde büyük katkıları olduğunu ifade eden Altun “Medreseler aslında günümüzde değil, bunun ucu Peygamber Efendimiz'e (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dayanan bir eğitim kurumudur. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Mekke-i Mükerrem’de kalırken Daru’l Erkam'ı medrese olarak kullanmış, Medine-i Münevvere ‘ye hicret ederken de hemen Mescid-i Nebevinin yanında Suffe denilen bir yeri medrese olarak kullanmıştır. Eğitim kurumu olarak orası o günden bugüne kadar devam etmiş, medrese hep Müslümanların gündeminde, hayatlarında var olmuştur. Medrese aslında ‘Derese’ kökünden geliyor; ders yapmak, eğitim yapmak, eğitim almak ve eğitimde bulunmak gibi anlamlara gelir. Şimdi, o günden bugüne kadar İslam'ın yayılmasına, İslam ilimlerinin gelişmesine çok büyük katkıları olmuştur medresenin. Günümüzde de aslında bu katkı hâlâ devam ediyor tabii, önceki dönemler gibi değil. Önceki dönemlerde daha fazla bir katkı vardı. İşte imamların yetiştiği dönemler, üç yüzlü, dört yüzlü yıllarda falan. Ama günümüzde ise biraz daha söndü. Esasen biz medreseyi, İbn Haldun'un da tasviri gibi... Hani devleti insana benzetmiş ya; insan diyor işte nasıl annesinden doğar, sonra çocukluk, sonra gençlik, sonra yaşlılık ve en sonunda gider... Osmanlı Devleti de öyleydi mesela. İlk başta ne oldu? Doğması oldu, sonra gelişti, altın dönemini falan yaşadı, en son zayıflama ve yok olma süreci... Medreseler de aslında bu sürece tabi olabilir. Nitekim medreselerin çok parlak dönemleri olmuştur. Özellikle Abbasiler döneminde, o uzamaya medreselerinin çok popüler olduğu dönemlerde, medreseler çok önemli bir yer tutmuşlardır. Ama zamanla işte o popülerlikleri farklı sebeplerden dolayı yok olmuştur. Günümüzde de yani resmî anlamda bir destek olmadığından dolayı şu anda zayıf gibi gözüküyor. Ama son dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu konuda biraz katkıları oldu. Özellikle Kur'an kurslarında Arapça eğitim verilmesi noktasında çok girişimleri oldu, teşvikleri oldu, tavsiyeleri oldu. Bu aslında güzel bir netice doğurdu. Eğer bu şekilde devam ederse, inşallah daha iyi olur diye düşünüyoruz, inşallah. Şimdi medrese aslında başlı başına bir kurum değil. Esas medrese dinle bütün bir yapısı var. Dikkat ederseniz eğer, medreseler genelde camilerin bulunduğu yerlerde yapılmış, ibadethanelerin etrafında yapılmış. Mesela şu anda Urfa'da yaşadığımız için Urfa'dan da örnek verebiliriz. Mesela Rıdvaniye Camisi'nin hemen karşısında böyle küçük küçük odacıklar var. O odacıklar hemen caminin karşısında. Bakın, ibadet yeriyle, ibadet mekanıyla içli dışlı olan bir yer. Tabii bütün medreseler hemen hemen öyledir. Yani eski medreselerin tamamı böyledir diyebiliriz. Sadece zamanımızda ne oldu? Sadece bina şeklinde medreseler yükselmeye başladı. Nasıl? Onlarda da özel camiye ayrılmış bir ibadet yeri vardır ve bütün talebeler, bütün medrese öğrencileri namaz vaktinde namaza, efendim ibadet vaktinde ibadete gidiyorlardı. Bu da onların dinî bir kimlik, yaşam kimliğiyle büyümelerine vesile oluyordu ve bu da çok iyi oluyordu.” dedi.
“Toplumdaki birçok sıkıntı edep ve terbiye almamış gençlerden kaynaklı”
Medrese eğitimi alan kişinin toluma zarar vermesi çok düşük bir ihtimal olduğunu ifade eden Altun “Medreseler sadece dinî ilimleri vermiyor, aynı zamanda dinî eğitimi de veriyor. İşte az önce ifade ettiğim gibi, yani namaz vakti geldiği zaman bütün talebelerin namaza gitme zorunluluğu var. Efendim işte bir sohbet, dinî bir sohbet meydana geldiği zaman o sohbete katılma zorunluluğu var. Ve bu plan ve program çerçevesinde yapılıyor. Her hafta ya da her gün söyleyecek olursak, kısa zaman aralığında söylemek gerekirse, her gün de bir plan programı vardı. Hangi saatte namaz kılınacak, hangi saatte sohbet yapılacak, hangi saatte ders yapılacak... Bunların tamamı belli, intizamlı bir şekilde herkes tarafından biliniyor. Bu yüzden gençlerin kimliğinin oluşmasında medrese önemli bir yer tutuyor. Ve o medresenin eğitimi ve adabı gençliğin meydana gelmesine, gençlerin şekillenmesine çok büyük bir katkı sağlıyor. Bu yüzden ben her zaman söylüyordum aslında, arkadaşlara, böyle sizin gibi arkadaşlarla sohbet ederken. Medreseyi dört dörtlük okuyan bir insandan toplumun zarar görmesi çok zor. Toplum zarar görmez. Niye? Çünkü oradaki almış olduğu adap, oradan almış olduğu eğitim onun kötülük yapmasına izin vermiyor. Dikkat edersek eğer, toplumdaki sıkıntıların birçoğunda eğitim almamış, cahil olan gençliğimiz, adap görmemiş gençlerimiz genelde o kötülükleri yapıyorlar. Medrese eğitimini dört dörtlük almış olan bir insanın kötülük yapması düşünülemez. Ha, ferdi olarak yapılabilir belki. Mutlaka vardır. Yani şimdi bütün kurumlarda da olduğu gibi, medresede de dört dörtlük eğitim almamış olabilir, oradaki eğitimini yarıda bırakmış olabilir, iyi bir edep terbiye almamış olabilir, farklı sebeplerden dolayı. Bu yüzden ondan sıkıntı beklenebilir. Ama genel anlamda medresede eğitim gören bir insandan kötülük beklenmez. Şimdi zaten az önce söylediğim gibi, yani bu kurumlar sürekli iyiliği teşvik ettiğinden dolayı, özellikle dini anlamda kişiyi şekillendirdiğinden dolayı insanlar da hep dine yakın olduğundan bu kurumlar her zaman popüler olmuştur, her zaman ön plana çıkmıştır ve millet sevmiştir. Dolayısıyla hiçbir şey beklemediği halde çocuğunu oraya gönderen birçok Müslüman kardeşimiz de olmuştur. Yani takdir edersiniz ki medreseden mezun olan bir insan günümüz şartlarında bir diplomaya bile sahip olamıyor. Buna rağmen insanlar çocuklarını medreseye gönderiyor. Bakın bu neyi gösteriyor? Bu, insanların medreseye karşı duruşlarının, medreseye karşı sevgi ve muhabbetlerinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Yani öyle düşünün: O ailedeki genç, ileride bir diplomaya sahip olmayacak, bir mesleğe sahip olmayacak. Buna rağmen medreseye gönderiliyorsa demek ki bu kurumlara, bu medrese yapısına çok önem verdiklerini bu gösteriyor. Tabii ki ben, yıllarca Doğu ve Güneydoğu’da gezdim, dolaştım, birçok medreseyi gördüm. Bu medreselerde okuyan kardeşlerimizin büyük çoğunluğunun özellikle aileleri dini bütün insanlar. Sadece şunu söylüyorlar: Diyorlar ki “Bizim çocuğumuz medresede okusun, hiçbir şey istemiyoruz. Hatta hiç okumasa bile sadece medresenin adabını, terbiyesini öğrense bizim için yeterlidir.” diyorlar. Bu da oradaki halkın, özellikle yöre halkının Doğu ve Güneydoğu için söylüyorum medreseye karşı olan duruşlarının, medreseye olan muhabbet ve sevgilerinin bir göstergesidir aslında. Şimdi şöyle; günümüz eğitim kurumları, eğitimleri yeterli mi? Bence değil. Niye? Çünkü sadece biz ilahiyat olarak değil, diğer kurumlardaki arkadaşlarla da görüşüyoruz ve şunu söylüyorlar: ‘Bize gelen öğrenci çok yetersiz. Hatta bir matematik işlemini bile, basit bir işlemi bile yapamıyor.’ diyorlar. Biz de görüyoruz. Mesela bizim ilahiyat öğrencileri, dört sene orta, dört sene de lise; bu dört yıllık orta ve lisede sürekli yoğun bir Arapça görüyorlar. Ama buna rağmen bize geldikleri zaman Arapçalarının hiçbir şeye yaramadığını, hiçbir eğitim almadıklarını görüyoruz. Ha, bunun bir problem olduğunu biz her fırsatta dile getirmeye çalışıyoruz. Bu problemin sebepleri nelerdir, bu sebepler nasıl ortadan kaldırılabilir, neler yapılabilir... Bununla ilgili güzel düşüncelerimiz var, güzel, iyi netice verecek tasavvurlarımız var. Ama işte o tasavvurları eğitimciler olarak mutlaka yerine getirmemiz gerekiyor.” diye ekledi.
“Medrese sisteminin modern eğitime entegre edilmesi gerekiyor”
Medrese eğitiminin çok disiplinli bir eğitim sistemi olduğunu dile getiren Altun “Esasen medrese eğitimiyle modern eğitim birbiriyle ilişki haline gelirse, bunun çok daha iyi olacağını düşünüyoruz. Niye? Çünkü medrese eğitimi çok disiplin gerektiren bir eğitim ve o disiplin uygulanıyor da. Ama bizim günümüz okullarında tamam, disiplinden söz ediliyor ama disiplin yok, yani yok denecek kadar azdır. Mesela ders yapılıyor, derste müfredatın tamamı bütün öğrencilerin anlayabileceği şekilde verilmiyor. Mesela biz bunu nereden biliyoruz? Biz bunu öğrencilerimizden biliyoruz. Bizim her sene önceki yıllarda biraz daha fazla öğrencimiz geliyordu, bu yıl biraz kontenjanımız düştü her sene mesela 300 öğrenci geliyor bize. Bu 300 öğrenciden 10–15 tanesi ya muafiyet sınavını geçiyor ya geçmiyor. Hadi diyelim ki 30 kişi geçti, yani 30 kişi çok küçük bir rakam. Bu yüzden bu eğitimlerin mutlaka düzeltilmesi gerekir. İşte bu düzeltilme de medrese sisteminin modern eğitime entegre edilerek yapılmasıyla mümkün olur diye düşünüyoruz. Ha bu nasıl olur? İşte derslerin zamanı belli olacak, eğitici denetlenecek, ders müfredatı öğrencinin anlayabileceği şekilde olacak. Mesela biz bazen ders müfredatına bakıyoruz, onda da biraz sıkıntı var. Yani sıkıntı şöyle: Müfredat öğrencinin anlayabileceği kapasitede değil, genelde akademik dille yazılmış. Şimdi ilkokul, orta ve lise, hatta lisedeki öğrenci bile akademik dilden anlaması çok zor. Bu yüzden ne yapıyor? Öğretmen haklı olarak farklı yayın kurumlarına başvuruyor ve oradan takviye alarak başka kitaplarla eğitimi devam ettirmeye çalışıyor. İşte bizim istediğimiz eğitim sistemi, medresenin şu anda vermiş olduğu eğitimin aynısı okullarımızda uygulansa aslında bir nebze de olsa bu işin üstesinden gelinir diye düşünüyoruz. Bu bir. İkincisi, medresede malumunuz karşılıklı eğitim şekli var. Yani bireysel, sınıf türü değil. Yani hoca talebeyi karşısına alır, o talebeye bizzat kendisi dersini verir. Yani bireysel olarak o dersi alır. Ama eğitim kurumlarımızda, günümüz eğitim kurumlarında ise sınıf sistemi var. Sınıf sisteminde bütün öğrencilerin her şeyi kavraması çok zor. Diyeceksiniz ki ‘İşte bunun için öğretmen kadrosunun biraz daha fazlalaştırılması gerekir.’ Diyeceksiniz ama doğru, o biraz daha fazlalaştırılması gerekir. Ayrıca hem fazlalaştırılmasının yanında öğretmenin de kaliteli yetişmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum ki eğitim güzel olsun ve medrese sistemiyle günümüz eğitim sistemi arasında bir entegrasyon meydana gelsin. Malum, her problemin meydana gelmesindeki temel taşların düşünülmesi gerekir. Bugün meydana gelen problemler neden meydana geliyor, sebepleri nelerdir, bu sebeplerin meydana gelmesindeki günümüz şartları nelerdir, bunların tamamı masaya yatırılır. Tabiri caizse masaya yatırılıp buna bir çözüm bulunursa eğer bu problemler havlu yoksa hiçbir problem olmaz. Yani kökünden kurutmak… Aslında sivrisineklerin olmamasını istiyorsanız eğer bataklığı kurutmanız gerekiyor.” diye konuştu.
“Eğitimin üç tane saç ayağı vardır”
Aile kurumu, sokak çevresi ve okul ortamının çocuk gelişiminde 3 ana saç ayağı oluşturduğunu belirten Altun “Bugün eğitim sistemimizde gerçekten yozlaşma meydana gelmiştir. Yani eğitimde olmaması gereken birçok şeyle karşılaşıyoruz. Mesela işte bunların da ortadan kaldırılabilmesi için bir kere öğrenciye her şeyden önce değerler eğitimi verilmesi gerekiyor. Millî Eğitim şu anda kendilerine teşekkür ediyoruz bu konuda bayağı güzel hizmetler oluyor ama tam da yeterli değil. Değerler eğitimi nedir? İlk önce kişinin kendisini tanıması, atasını da tanıması, çevresini tanıması, efendim, hangi dine mensup olduğunu bilmesi gerekir, hangi adaplar çerçevesinde yetişmesi gerekir, bunların tamamını bilmesi gerekiyor. Ama günümüz şartlarında talebeye, öğrenciye bunlardan çok, eline telefon veriliyor, sosyal medya veriliyor. Efendim, işte çevredeki insanlar ona doğru düzgün bir eğitim vermiyor. Esasen eğitimin zaten üç tane saç ayağı var. Birincisi aile kurumudur, ikincisi sokak çevresidir, üçüncüsü de Millî Eğitim’in hazırlamış olduğu okullardır. Bu üç saç ayağından bir tanesi eksik olursa o çocuk problemli yaşar. Bu yüzden bu üç saç ayağının düzgün olması gerekir ki çocuk iyi yetişebilsin. Bu yüzden ne diyoruz? Diyoruz ki: ilk başta çocuk ailede iyi bir eğitim alacak, çevresindeki, sokaktaki, efendim işte sosyal yaşamındaki insanların, arkadaşlarının iyi seçilmiş olması gerekir diyoruz. Daha sonra okul çevresi… O da işte okuldaki öğretmen, müdür yardımcıları ve müdürlerin üzerinde durması gereken eğitim şeklidir. Bu eğitim şekli dört dörtlük verilirse eğer, bu çocuğun, bu öğrencinin; o çocuktan başta ailesi, daha sonra toplumu, efendim milleti, devleti fayda görür. Aksi takdirde insanlarımızı kaybederiz. Nitekim günümüzde bazı olaylara şahit oluyoruz ve üzülüyoruz gerçekten. Öğrencilerimizin bu duruma nasıl geldiğine hayret ediyoruz ve çok üzülüyoruz. İşte bunların mutlaka bir çözüme kavuşturulması gerekir diye düşünüyorum. Dediğim gibi, şimdi özellikle Japonya taraflarında, Uzak Doğu ülkelerinde çocuk ilk eğitime başladığı zaman değerler eğitimi veriliyor. İşte kim olduğu, nelerle uğraşması gerektiği… Manevi eğitim de çok önemli. Manevi eğitim çok önemlidir. Yani maddiyattan çok maneviyata mutlaka alıştırılması gerekir. Malumunuz olduğu üzere Kur'an-ı Kerim'in hemen başında müminlerin... İşte maneviyat budur. Maneviyata bir Müslüman iman edecek, bunun maneviyatının ne olduğunu ne olması gerektiğini öğrenciye iyice alıştırmamız gerekir. Bu konuda onu eğitmemiz gerekir ki toplum ondan fayda görsün. Yoksa eğer sürekli internet, sosyal medya, telefon gibi şeylerle uğraşırsa biz bu gencimizi, bu insanımızı kaybederiz.” ifadelerini kullandı.
“Medreselerin varlığının duyurulması gerekiyor”
Medreselerde derin ilimler ve ciddi çalışmaların yapıldığını dile getiren Altun “Medreselerin aslında, şöyle söyleyelim, medreseler şu anda resmî anlamda kimlikleri yok. Şu anda kimlikleri olmadığından dolayı ne yapmamız gerekiyor? Bunları bir kere topluma iyi tanıtmamız gerekiyor. Yani bunlar tanıtılmadığı zaman halk da tanımaz konuları. Yani sadece kısır bir döngü içerisinde olur. Mesela benim köyümde var, köyümün dışındaki yerler o medresenin varlığından haberdar değil. Bunu ne yapmamız gerekiyor? Bunu duyurmamız gerekiyor. Yani işte medrese şu eğitimi veriyor, şu eğitimden çocukları geçiriyor ve o eğitimi aldıktan sonra şu merhalelerden sonra şu duruma geliyor diye halkı aslında ne yapmamız gerekiyor? Bilgilendirmemiz gerekiyor. Şimdi bilgilendirilmeyen halk medresenin içinde neler yapılıyor, nelerle uğraşılıyor, hangi eğitimden geçiriliyor çocuk, bu konuda biraz şüpheleniyor. Haklı olarak şüpheleniyor. Ama ben bir medrese talebesi olarak, ben daha önce medresede okumuş biri olarak medresede okunan bütün müfredatın baştan sona kadar sadece Kur'an ve hadisi anlamaya yönelik olduğunu görüyoruz. Yani nedir? Müfredatımızda işte ilk önce Bina, Emsile’den başlıyoruz. Sonuna kadar fıkıh usulünden Cemu’l-Cevami dediğimiz... Bugün aslında Cemu’l-Cevami okutulmuyor da onun yerine Ve’lakat okutuluyor bazen. El-Veciz... Bazı yerlerde Abdülkerim Zeydan’ın kitabı okutuluyor. Yani son kitaba kadar, baştan sonuna kadar Kur'an-ı Kerim’i güzel anlama, hadis-i şeriften güzel hükümler, iyi hükümler, doğru hükümler, isabetli hükümler çıkarmaya yönelik eğitim veriliyor. İşte bu eğitim de çok derinlemesine veriliyor medreselerde. Bu yüzden medreselerin olduğu dönemlerde ciddi çalışmaların olduğu dönemlerde mesela Kasımiye Medresesi var Mardin'de, efendim Çifte Minare Medresesi var, ondan önce Nizamiye Medreseleri bunların tam anlamında çok derin dersler veriliyordu, ilimler veriliyordu. Zaten bundan dolayıdır ki özellikle 3. yüzyılda İmam Şafiîlerin, İmam-ı Azamların, efendim Ahmed bin Hanbel’lerin, İmam Maliklerin rahmetullahi aleyhim bunların bu eğitimi almalarıyla bunlar gözde hale geldiler.” şeklinde konuştu.
“Medreselerden büyük alimler çıkmıştı”
İçtihat seviyesine günümüzde ulaşılamadığı için günümüz sorunlarına çözüm bulunamadığına dikkat çeken Altun “Günümüzde mesela bir İmam Gazali çıkarma imkânı yok gibi gözüküyor şu anda. Neden? Çünkü eğitim sistemimiz buna elverişli değil. Hatta şunu söyleyerek ben sözüme son vermek istiyorum: Ben çifte minareli medreseye gitmiştim, Erzurum'da… Orada medrese pencerelerinin üst tarafta olduğunu görmüştüm. Yani bir insanın boyunu aşacak kadar daha fazlaydı. Yani bir insanın boyunu aşıyordu. Ben aynı şeyi Kasımiye Medresesi’nde de gördüm. Allah, Allah niye bu pencere bu kadar yüksek? Yani tabii bu benim yorumum, belki farklı sebepleri vardır. Ama bence o medresede yapılan yüksek pencerelerin sebebi şu: Bir insan medreseyi okuyorsa, efendim, zihniyle, fiziğiyle, her şeyiyle kendini oraya adaması gerekir ki orayı, o ilmi elde edebilsin. Bunlar da öyle yapmışlar. Bu yüzden zaten Kasımiye Medresesi’nden Taftazani gibi bir âlim çıkmış. Mesela niye? Çünkü dünyayla büsbütün ilişkisi kesilmiş, bağı kesilmiş. Ama günümüzde biz ne yapıyoruz? Hem medrese okuyoruz hem internetle ilişkimiz var. Efendim hem medrese okuyoruz hem iş hayatıyla ilişkimiz var. Hem medrese okuyoruz hem tarla işleriyle ilişkimiz var. Bu yüzden yeterli miktarda derinlemesine bir ilme sahip olamıyoruz. İlme sahip olmadığımızda da ne olur? İşte içtihat seviyesine de ulaşamıyoruz. İçtihat seviyesine de ulaşmadığımızdan dolayı günümüz meselelerinde hüküm de ortaya koyamıyoruz. Mesela günümüzde yeni yeni birçok mesele meydana geliyor. Efendim işte Bitcoin’in hükmü nedir? Bların vermiş olduğu krediler nelerdir? Taşıyıcı anneliğin hükmü nedir? Efendim, işte bların vermiş olduğu krediler konusunda neler yapılmalıdır? Ya da efendim, günümüzde memurlara verilen promosyonun hükümleri nelerdir gibi sorular... Ne oluyor? Herkes bu konuda derinlemesine düşünmeye başlıyor. Ama bir müçtehit olsa bu sorduğum soruların, az önce sorduğum soruların tamamını çok rahat bir şekilde, nasların el verdiği ölçüde çözüme kavuştururlar. Bu yüzden kısaca şunu söyleyelim: Bizim toplumumuzun, bizim milletimizin, bizim insanımızın derin ilme ihtiyacı vardır. Bunun için de sadece medreselerde değil, bütün kurumlarımızda, bütün eğitim kuruluşlarımızda ne yapılması gerekiyor? Boş zamanın geçmemesine özen gösterilmesi gerekir. Zamanın israfına kesinlikle yer verilmemesi gerekir. Disiplinli ve sistemli bir eğitim verilmesi gerekir diye düşünüyorum. Eğer bu şekilde olursa toplumumuz eğitimden çok güzel faydalar elde edecektir inşallah.” dedi. (İLKHA)