9195,31%0,19
39,11% 0,04
44,52% 0,76
4164,97% 0,78
6656,20% 0,02
Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekrem Uysal, çevre bilincinin İslam'daki emanet anlayışıyla başladığını ve Hazreti Adem'den bu yana sürdüğünü belirtti.
Uysal, dinin korunmasını öncelikli kıldığı beş temel unsurun (din, akıl, mal, nefis, nesil) dikkate alınmasıyla çevre ve sosyal bilincin kendiliğinden gelişeceğini söyledi.
Modern çağın tüketim çılgınlığını eleştiren Uysal, sade yaşamın ve Hazreti Peygamber'in hayat tarzının bu konuda örnek alınması gerektiğini vurguladı.
İsraf ile cimrilik arasında denge kurularak "iktisat" çizgisinde yaşanması gerektiğini belirten Uysal, doğanın Allah'ın bir emaneti olduğunu ve bu bilincin yaygınlaştırılması gerektiğini ifade etti.
Çevre kavramının insanın diğer insanlarla, canlılarla ve hatta cansız varlıklarla kurduğu ilişkilerin bütününü kapsadığını belirten Uysal, bu ilişkinin Hazreti Adem'den günümüze kadar devam eden kadim bir olgu olduğunu vurguladı.
"Sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz"
İnsan doğası gereği sosyal bir varlık olduğundan, bu sosyal çevrede bazı sorumluluklar taşıdığını ifade eden Uysal, "İnsan, bu sorumluluk ve görevleri yerine getirmek zorundadır. Allah biz insanları eşref-i mahlûkat olarak yaratırken, bununla birlikte bazı sorumlulukları da yüklemiştir. Biz buna emanet bilinci diyoruz. Biz insan olarak Allah'ın ve dinin bize yüklemiş emanet bilincini yerine getirdiğimizde çevre bilinci kendiliğinden oluşacaktır." dedi.
"Beş temel ilke, çevre bilincinin temelidir"
İslam dininin korunmasını öncelikli kıldığı beş temel unsur olan "din, akıl, mal, nefis ve nesil" üzerinde duran Uysal, bu değerlere dikkat edilmesi hâlinde çevre ve sosyal bilincin doğal bir şekilde oluşacağını belirtti.
"Haz ve hızın esiri olduk"
Günümüzde hızla yayılan alışveriş çılgınlığının, sınırsız isteklerle kısıtlı imkânların çatışmasından doğduğunu dile getiren Uysal, bireylerin ihtiyaçtan çok arzularına yönelerek gereksiz ve aşırı tüketime yöneldiğini ifade etti.
Uysal, "Var olan imkanlar hunharca kullanılıyor. Bir insanın asli ihtiyaçlarından öte, ihtiyacı olmayan şeyleri acil ihtiyaçmış gibi algılayıp ona sahip olmaya çalışması demektir. Bundan dolayı özellikle haz ve hızın, zevk ve sefanın esiri olmuş olan insanların ihtiyaçlarından fazlasıyla ve hunharca alışveriş yapmaları, çılgınca hareket etmeleri gerçekten alışveriş çılgınlığını ortaya koymaktadır. Dinimiz bu duruma karşı sade yaşamı öneriyor." diye konuştu.
"Sade yaşam, Peygamberimizin örnekliğidir"
Sade yaşamın İslam'ın önerdiği ideal yaşam biçimi olduğunu belirten Uysal, Peygamberimizin hayatının bu konuda en büyük örnek olduğunu söyledi.
Uysal, şöyle devam etti:
"Sade yaşam, insanların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurup ona göre alışveriş ve tüketim yapmalarıdır. Peygamber Efendimiz sade bir yaşam sürdürmüştür. Evinde, yiyeceğinde, içeceğinde, giyim ve kuşamında, hayatının bütün safhalarına baktığımız zaman sade bir yaşam sürdürdüğünü görmek mümkündür. Bizim de örneğimiz madem Peygamber Efendimizdir o zaman bizim de ihtiyaçlarımız nispetinde bir tüketim ortaya koymalı ve bu tüketim çılgınlığından bir an önce kurtulmamız lazım."
"Fıtrata uygun bir yaşam sürmeliyiz"
İsraf ve cimrilik arasında denge kurmanın önemine dikkat çeken Uysal, İmam Gazali'nin "Orta çizginin altı cimrilik, üstü israftır; orta çizgi ise iktisattır" sözünü hatırlattı. Uysal, dinimizin bizleri "vasat ümmet" olarak tanımladığını belirterek, ifrat ve tefritten uzak, fıtrata uygun bir yaşam sürdürmenin İslami sorumluluk olduğunu vurguladı.
"Emanet bilinci gelecek nesillere aktarılmalı"
Doç. Dr. Uysal, çevreye karşı duyarlılığın temelinde Allah'ın verdiği nimetlerin emanet olduğuna dair bilincin yattığını ifade etti. Bu nimetlerin hunharca tüketilmemesi, korunarak gelecek nesillere aktarılması gerektiğini belirten Uysal, sözlerini şu şekilde tamamladı: "Çevre düzeni ve çevreye olan duyarlılık ancak bu emanet bilinciyle anlaşılır. Böylece hem doğayla ilişkimiz hem de dinimizin çevreye bakışı daha sağlıklı bir şekilde kavranacaktır." (İLKHA)