Küresel borç seviyesinin 2007-2009 finansal krizinin etkilerinin azaldığı düşünülen 2012 yılından günümüze kadar 52 trilyon dolar ile yaklaşık yüzde 23 artış göstermesi, mevcut borçların ödenebilirliğine ilişkin endişelerin artmasına yol açıyor. Son olarak pandemi sonrasında mecburen atılan ekonomik ve finansal adımların yarattığı büyük yük, kötümser ihtimalleri güçlendiriyor.
Dünya Bankası Başkanı Malpass, Kovid salgınından önce rekor seviyelerde olan, hem iç hem de dış borç yüklerinin gelişmekte olan ekonomilerdeki yıkıcı daralma nedeniyle çok daha ağır hale geldiğini ifade etmişti. Malpass, Dünya Bankası’nın “dördüncü borç dalgası” olarak adlandırdığı durumun üstesinden gelmek için kapsamlı bir dizi politika müdahalesine ihtiyaç olduğunu dile getiriyor. Yakın geçmişteki benzer borç dalgaları, 1980’lerdeki Latin Amerika borç krizi ve 1990’lardaki Asya mali krizi ve 2007-2009 yıllarındaki Avrupa borç krizleriyle sonuçlanmıştı.
PANDEMİ SONRASI GELİŞMELER
Salgının başlangıcından bu yana, hükümetler, geniş tabanlı kapanmalar ve sosyal mesafe önlemleriyle ilişkili ekonomik faaliyetteki keskin düşüşleri telafi etmek için genişletici para ve maliye politikalarına ağırlık verdiler. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi çok işlevli uluslararası finansal kurumlar tarafından verilen kredilerdeki artış, gelişmekte olan ekonomilerin acil sağlık durumlarına yönelik müdahaleleri finanse etmeye yardımcı olmasına rağmen, daha zengin ülkeler krize cevap verme becerilerinde belirgin bir avantaja sahip oldu.
IMF’nin 2020 Aralık ayında yayınlanan politika notlarında da dikkat çekildiği üzere, 2007-2009 krizinden farklı olarak, dünyanın birçok ekonomisinde bankalar makroekonomik teşvikleri çeşitli geçici kredi operasyonlarıyla desteklediler. Bu önlemler, istihdam kaybı ve gelirde düşüş yaşayan hane halklarının yanı sıra, kitlesel kapanma ve normal faaliyetteki genel aksaklıklardan kaynaklı etkileri azaltmaya çalışan işletmeler için bir miktar nefes alma fırsatı sağladı. Ancak önümüzdeki dönemde pandeminin yarattığı etkiler hızlı şekilde ortadan kalksa dahi hem özel sektör finansal kuruluşlarını hem de hükümetleri bekleyen yüksek borç stoklarının mevcut kaynaklarla ne oranda karşılanabileceği belirsizliğini koruyor.
SORUNLU KREDİLER TIRMANIŞTA
Dünyanın dört bir yanındaki finans kurumlarının, önümüzdeki süreçte sorunlu kredilerde belirgin bir artışla karşılaşmaya devam edeceğine ilişkin görüşler ağırlık kazanıyor. Salgının ekonomik olarak ilk etapta zayıflattığı kitleler arasında, düşük gelirli hane halkları ve kendilerini iflasa karşı koruyabilecek daha az varlığa ve yedek akçeye sahip küçük firmaların yer aldığı görülmektedir. Birçok gelişmekte olan ülkede KOBİ işletmelerinin ekonomi içindeki payının ortalama yüzde 80’ler seviyesinde olduğu ve bu işletmelerin yüksek borçluluk oranları dikkate alındığında, ekonomilerin karşılaşabileceği muhtemel bir borç krizinin küresel ölçekte ne derece ciddi etkiler doğurabileceği daha iyi anlaşılabilir.