9916,25%0,75
35,98% 0,25
37,35% -0,09
3311,90% 0,49
5351,06% 0,41
Gazze'de elde edilen zafer ve Filistin halkının şehadet anlayışı üzerine konuşan Filistinli Dr. Teysir Süleyman, İkinci Dünya Savaşı'nda görülmemiş bir yıkımla soykırım gerçekleştiren işgal rejimine karşı 2 milyon kişinin kahramanca direndiğini, şehadeti
Şubat Ayı Şehadet Ayı" kapsamında İLKHA muhabirine konuşan Filistinli Alim Dr. Teysir Süleyman, Gazze'de elde edilen zaferin mihenk taşları, düşmana karşı hazırlık yapılmasının önemi, halkın tüm sıkıntılara rağmen şehadeti arzulayarak direnişe destek vermesi, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasına sahip çıkması üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu.
"İkinci Dünya Savaşı'nda bile görülmemiş bir yıkıma karşı 2 milyon Filistinli kahramanca direnmiştir"
Gazze halkının direnişinin 3 ana nedene dayandığını belirten Süleyman, "İlk olarak; bu halk uzun yıllardır haklarını savunmaktadır ve haklı bir dava için mücadele etmektedir. İnsanlar, inanmadıkları bir şey için değil, tam tersine inandıkları bir hak uğruna savaşmaktadır. İkinci olarak; direniş yıllar boyunca halkın dini yönünü güçlendirmek için çaba göstermiştir. Bir kişi şehit olduğunda, bu durum bir kayıp olarak değil, Allah katında bir mertebe kazanma olarak görülmektedir. Aynı şekilde yaralılar ve esirlerle de özel bir şekilde ilgilenilmektedir. Üçüncü mesele ise kimin savaştığıdır. Savaşanlar halkın kendi çocuklarıdır. Bu durum ailelerin direnişe destek vermesine ve dayanıklılık göstermesine neden olmaktadır. Bu üç faktörle birlikte, Filistin halkının benzersiz bir direniş örneği sergilediğini söyleyebiliriz. Siyonist rejim, İkinci Dünya Savaşı'nda bile görülmemiş bir yıkım ve patlayıcı kullanarak başlattığı savaşta, yaklaşık 2 milyon Filistinli kahramanca direnmiştir. Ayrıca, kuzeye dönüş kararını direnişin onayı ve Mısır ile Katar'ın arabuluculuğu ile Siyonist işgal ile yapılan müzakereler sonucu olarak yaklaşık 700 bin kişinin geri dönmesi de dikkat çekici bir olaydır. Halk, su ve yiyecek sağlanmasını beklemeden geri dönmüş, evlerini yeniden inşa etmeye veya çadırlarını kurmaya başlamıştır. Bu, Filistin halkının direnişinin en büyük göstergelerinden biridir." dedi.
"Kutsal dava için sadece bireyler değil liderler de şehit oluyor"
Filistin halkımız geçtiğimiz dönemde İslami direniş grupları aracılığıyla dini yönünü güçlendirdiğini hatırlatan Süleyman, "Kur'an hafızları, İslami okullar, fıkıh dersleri gibi faaliyetlerle halkta, davalarının dini bir mesele olduğuna ve bu davanın her zaman manevi bir yönü gerektirdiğine dair bir inanç oluşmuştur. Bu durum, şehitlik kavramına da özel bir anlam kazandırmıştır. 70'li ve 80'li yıllarda biri tutuklandığında veya şehit olduğunda büyük bir yas hâkimdi. Günümüzde hâlâ büyük bir üzüntü yaşanıyor, ancak artık bu şehidin kutsal değerleri ve halkını savunurken şehit olduğu bilinci oluşmuş durumda. Bu bağlamda, sadece bireyler değil, liderler de şehit olmuştur. Bu durum aileler arasında dayanışmayı artırmıştır. 'Senin oğlun savaşçı, benim eşim lider olarak şehit oldu' gibi durumlar, aynı yer ve amaç uğruna verilen mücadele bilincini güçlendirmiştir. Bu da halk arasında davanın Mukaddes bir boyutu olduğuna ve şehitlerin yüksek bir mertebe kazandığına olan inancı sağlamlaştırmıştır. Şehitlik makamının yükselmesi, halkların özgürlük mücadelesindeki en önemli başarı faktörlerinden biri olarak kabul edilmektedir." diye konuştu.
"Liderler askerlerden önce savaş meydanlarında şehit düşmektedir"
"Şubat Ayı Şehadet Ayı" üzerine de değerlendirmede bulunan Süleyman, "Şehitlerin, özellikle liderlerin en önemli özelliği, kutsal değerlerin savunulması ve kahramanlık durumunun nesiller boyu devam ettiğine dair herkese bir mesaj vermeleridir. Büyük liderlerden olan Ömer Muhtar, Hasan el-Benna, Şeyh Ahmed Yasin gibi isimlerin ardından mücadele sona ermemiştir. Dr. Abdulaziz el-Rantisi, Yahya Sinvar, Salih el-Aruri, Muhammed Dayf ve Mervan İsa gibi isimler de şehit düşmüştür. Bana göre artık şehit liderlerin olduğu aylarımız daha fazla hale geldi. Bu da geçmişte söylenen, 'askerler ölür, liderler barış yapar' anlayışını tamamen değiştirmiştir. Gerçek şu ki, liderler askerlerden önce savaş meydanlarında şehit düşmektedir. Bu da direniş hareketlerinin en büyük başarı faktörlerinden biridir. Liderlerin, bireylerden önce kendilerini feda etmeleri, hareketlerin sapmasını önlemektedir. Tarihsel olarak solcu ve seküler hareketler, liderlerinin büyük bir kısmının mevcut düzenin bir parçası haline gelmesi nedeniyle sapmalar yaşamıştır. Ancak biz, şehitlerle dolu bu mübarek ayda gurur duyuyoruz. Bu ayda Ebu'l-Abd Heniyye, Salih el-Aruri, Muhammed Dayf, Mervan İsa ve birçok savaşçı lider şehadet şerbetini içmiştir. Bu nedenle bu ayı her yerde onurla anmalı ve yaşatmalıyız." şeklinde konuştu.
"Zafer de şehadet te Allah'ın birer lütfudur"
"Şehitlerin en önemli ortak özelliklerinden birisinin de her zaman net bir fikir ve bakış açısına sahip olmalarıdır" diyen Süleyman, konuşmasını şu şekilde tamamladı:
"Hasan el-Benna, Ömer Muhtar gibi isimlerden bahsettiğimizde, onların net bir Bakış açısına sahip olduklarını görürüz. Bu Bakış açısı nedir? Müslümanlar olarak işgalcilere karşı direnmek ve kutsal değerlerimizi savunmak zorundayız. Bunun için canımızı ve malımızı feda etmeliyiz. Bu bağlamda, İmam Hasan el-Benna'nın Filistin'i savunmak için mücahitler gönderdiğinde nasıl şehit edildiğini hatırlıyoruz. Aynı şekilde, Ömer Muhtar son kurşununa kadar savaşarak nasıl şehadet şerbetini içtiğini biliyoruz. Psikolojik olarak direniş liderlerinin şu soruları sorduğunu görüyoruz. 'Toprağım işgal altındayken yaşamanın ne anlamı var? Mescidim kirletilmişken yaşamanın ne değeri var? Onurum elimden alınmış, tartaklanıyorken, hapsediliyor ve öldürülüyorum. Bununla nasıl yaşarım?' Bu yüzden direniyorlar ve 'zafer kazanırsak bu Allah'ın lütfudur, eğer şehadetle kazanırsak bu da Allah'ın lütfudur. Çünkü O beni yanında kabul etmiştir' anlayışıyla hareket ediyorlar. Ehli Kitap'a karşı şehit olanların cennette iki makam sahibi olduğuna inanılması da bu fedakarlığı teşvik etmektedir." (İLKHA)