8699,19%-1,99
34,26% -0,02
37,42% -0,18
2916,18% -0,40
4865,73% -0,37
HÜDA PAR, "Bugüne kadar yapılan değişiklikler göstermiştir ki bu anayasa 12 Eylül askeri rejiminin otoriter kalıplarını hâlâ muhafaza etmektedir. 1982 Anayasası’nın hiçbir metni ve maddesi esas alınmadan, tamamen tertemiz bir sayfa üzerine yeni bir anaya
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yayımlanan haftalık gündem değerlendirmesinde; yeni anayasa, soykırıma iştirak eden çifte vatandaşlarla ilgili kanun teklifi, Türkiye’nin borç ve faiz sarmalı, hormon ilaçları ve cinsiyet iptali ameliyatları, süresiz nafaka ve soykırımcı Netanyahu’nun BM’de konuşturulması konularına yer verildi.
"Hedef hiçbir vesayeti barındırmayan yeni anayasa olmalıdır"
Yeni yasama yılının 1 Ekim itibariyle başladığına işaret edilen açıklama, yeni yasama yılında Meclis’in ve siyaset kurumunun en önemli ve en sıcak gündemlerinden birinin, başlayan yeni anayasa tartışmaları ve yeni anayasa yapım süreci olacağı belirtildi.
Yeni anayasa tartışmalarının adalet, temel hak ve hürriyetler üzerinden yürütülmesi gerektiğine dikkat çekilen açıklamada, "Bu süreçte siyasi partiler açısından en temel hedef, siyasete ve iç çekişmelere malzeme yapılmadan ülkenin ihtiyacı olan yeni anayasayı ortaya çıkarmak olmalıdır." denildi.
Açıklamada, "TBMM, yeni anayasa yapma konusunda tam bir yetkiye haiz olduğu gibi millete karşı tarihsel bir sorumluluk da taşımaktadır. Yıllardır anayasa ve sistem değişikliğini dillendiren tüm siyasi partiler, bu konuda bir an önce inisiyatif almalı ve hazırlıklarını yaparak kamuoyu karşısına çıkmalıdır." ifadelerine yer verildi.
Açıklamanın devamında yeni anayasa ihtiyacına ilişkin, şunlar kaydedildi:
"Altını çizerek söylüyoruz; Türkiye’nin ihtiyacı yeni, adil ve yalnızca şekli itibarıyla değil özü itibarıyla da tamamen sivil olan bir anayasadır. 1982 Anayasası, 12 Eylül faşizan darbesinin sıkıyönetim şartlarında otoriter, yasakçı ve vesayetçi bir yönetim modeli kurmak için hazırlanmıştır. Bugüne kadar yapılan değişiklikler göstermiştir ki bu anayasa 12 Eylül askeri rejiminin otoriter kalıplarını hâlâ muhafaza etmektedir. 1982 Anayasası’nın hiçbir metni ve maddesi esas alınmadan, tamamen tertemiz bir sayfa üzerine yeni bir anayasa yazılmalıdır."
"Soykırıma iştirak eden çifte vatandaşlarla ilgili kanun teklifi bir an önce yasalaşmalı"
Yaklaşık bir yıldır siyonist terör rejiminin, tüm insani ve ahlaki ilkeleri çiğneyerek Gazze’de bir soykırım gerçekleştirdiği belirtilen açıklamada, "75 yıllık işgali, sürgünleri, onlarca katliamı görmezden gelerek soykırımcı terör rejiminin vahşeti karşısında tarafsız kalınması gerektiğini savunanlar da soykırım suçunun ortaklarıdır. Soykırımcı siyonist rejimin eylemleri tam anlamıyla terör eylemleridir. Dolayısıyla bu rejime destek açıklamaları ve eylemlerine kılıf bulma çalışmaları da teröre destek olmaktır. Bu vesile ile soykırım suçuna bulaşmış çifte vatandaşların tespiti ve cezalandırılmaları, ifade vermeye gelmeyenlerin vatandaşlıktan çıkarılmasına dair hazırladığınız kanun teklifi, yeni yasama yılında daha fazla geciktirilmeden Genel Kurul’a inmeli, yasalaşıp yürürlüğe girmeli ve soykırımcı teröre karşı somut adımlar atılmalıdır." değerlendirmesinde bulunuldu.
"Türkiye, borç ve faiz sarmalından kurtulmalı"
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in, geçtiğimiz günlerde 10 yıl vadeli 3,5 milyar dolar tutarında tahvil ihracının tamamladığını, bunun da dış finansman açısından başarılı bir işlem olduğunu duyurduğunu hatırlatılan açıklamada, halkın önemli bir kesimi günlük hayatını idame etmede zorlanırken, kira ve fatura ödemelerinin altında ezilen milyonlarca kişi varken, faiz düzeninin çarkı hızını artırarak dönmeye devam ettiği belirtildi.
Açıklamada, "Toplanan vergiler gittikçe artan bir oranda borç faizlerine ödeniyor. 2024 yılının ilk sekiz ayında vergi hasılatı, 4 trilyon 401 milyar TL olarak gerçekleşti. Aynı dönemde 764 milyar TL borç faizine ödendi. 2012 yılından sonra ilk defa toplanan vergilerin yüzde 17’sinden fazlası faiz ödemelerine harcandı. Tahvil ihracı ile 2025 yılında yapılması gereken anapara ödemelerinin 2035 yılına ertelenmesi, kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da gelecekte daha büyük sorunlara yol açacaktır. Dış borç stokunun ortalama vadesinin uzatılması, borç bağımlılığını artırmakta ve sürdürülebilir bir ekonomik yapıdan uzaklaşılmasına sebep olmaktadır."
Yapılması gerekenin israf ve savurganlığa tamamen son vermek ve yolsuzluklara sıfır tolerans ile giderleri azaltmak ve borçlanma ihtiyacını ortadan kaldırmak olduğu ifade edilen HÜDA PAR açıklamasında, "Yapılan bütçelerde gelir ve giderler denkleştirilmeli, gelecek nesillerin hayatını ipotek altına almak olan borçlanmaya son verilmelidir." denildi.
Hormon ilaçları ve cinsiyet iptali ameliyatları
"Geçtiğimiz günlerde BM kürsüsünde yaptığı konuşmayla, aile kurumunu ve nesli hedef alan sözde sivil toplum kuruluşu hüviyetindeki sapkın güruhlara karşı her türlü iş birliğine hazır olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, aileyi korumanın Türkiye’yi korumak, vatanı korumak olduğunu ifade etmişti." ifadelerinin hatırlatıldığı açıklamada, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Kadına yönelik şiddeti önleme maskesiyle aileyi yıkma ve nesli ifsad etme planı olan İstanbul Sözleşmesi feshedilmiş olsa dahi, tüm bu sapkın akımların propagandası serbestçe yapılmakta, bu durumun özellikle çocuklar ve gençler üzerindeki yıkıcı etkisi gün geçtikçe tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Kirli yapılarca yürütülen propaganda ile çocuklar ve gençler cinsiyetlerini iptal ettirmek için ameliyat olmaya teşvik edilmektedir. Bu gençleri geri dönüşü olmayan yola sürükleyen hormon ilaçlarının reçetesiz bir şekilde eczanelerden alınabilmesi ise tam bir felakettir.
İstanbul Çapa, Cerrahpaşa, Hacettepe, Marmara ve Kocaeli gibi Üniversite hastanelerinde açılan klinikler yaklaşık 10 yıldır böyle bir cinayete hizmet etmekte, bu kliniklere başvuran çocuklar önce psikiyatrların, ardından endokrinoloji uzmanlarının gözetimi altında hormon ilaçlarıyla ameliyata hazırlanmaktadır. Bir ideolojiye dönüştürülen sapkınlığın yaygınlaşmasına hizmet eden lobi, geleceğimiz olan gençlerimizi resmi kurumlar eliyle dipsiz bir uçuruma sürüklemektedir.
Aile kurumunun sonunu getirmeye azmetmiş olan söz konusu sapkınlığa karşı şu ana kadar ciddi bir önlem alınmamış olmasının hiçbir izahı olamaz. Daha fazla geç kalınmadan önlem alınmalıdır. Bu bağlamda cinsi sapkınlığın her türlü propagandası suç kapsamına alınarak yasaklanmalıdır. 'Eğitim' ve 'hukuk' sistemi ahlaki yozlaşmaya çanak tutan, gençliği ifsat eden her türlü öğeden arındırılmalıdır."
Diyanet’in ‘süresiz nafaka caiz değil’ fetvası
Uzun bir süredir süresiz nafaka meselesinin, toplumsal vicdanı yaralayan ve mağduriyetlere sebep olan bir uygulama olarak varlığını sürdürdüğüne dikkat çekilen açıklamada, Diyanet'in fetva hattını arayan bir vatandaşa, sürekli nafaka alınmasının caiz olmadığı ve bunun haram olduğunun beyan edilmesinin, sorunu bir kez daha gündeme taşıdığına işaret edildi.
HÜDA PAR açıklamasında, "Mevcut uygulamada süresiz nafaka için nafaka yükümlüsünün kusurlu olması şartının aranmadığı ve bu nedenle sıkça suiistimal edildiği kamuoyunun malumudur. Bu da genellikle erkeğe yansıtılmakta ve ömür boyunca nafaka ödemek zorunda bırakılmaktadır. Öte taraftan mevcut haliyle süresiz nafaka uygulaması, nafaka ödemek zorunda kalan eşin yeni bir aile kurmasına engel olmakta ve böylece toplumsal yapımızın temellerini sarsıcı bir işlev görmektedir." diye belirtildi.
Adalet Bakanının, basına verdiği bir demeçte yakın zamanda bu konuda bir düzenleme yapılacağının işaretlerini verdiği belirtilen açıklamada, "Kamuoyunun beklentisi her iki tarafı da mağdur etmeyecek bir düzenlemenin yapılmasıdır. Ancak konuya adil bir çözüm getirilebilmesi için mesele, ilgili tüm tarafların dâhil olduğu bir mekanizma içerisinde ciddi olarak tartışılmalıdır. Nafakayı bir geçim kapısına dönüştürmenin önüne geçilmelidir. Bununla birlikte çalışmayan ve nafaka süresi bittikten sonra muhtaç duruma düşebilecek olan eş bakımından sosyal devlet ilkesine işlerlik kazandırılmalı, çalışamayacak durumdaki boşanmış eşler için bir fon oluşturulmalıdır." denildi.
Soykırımcı Netanyahu’nun BM’de konuşturulması
Gazze’de bir yıldır soykırım suçu işleyen Benjamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşturulmasının Birleşmiş Milletler’in çöküşünün somut kanıtı niteliğinde olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şöyle devam edildi:
"Gazze halkını hayal kırıklığına uğrattık' diyen BM Genel Sekreteri Guterres bu iflası adeta itiraf etmiştir. Uluslararası hukuku hiçe sayan, soykırım suçundan yargılanan ve sadece Filistin topraklarında değil, Lübnan ve Suriye’de de savaş suçu işleyen soykırımcı bir katilin Birleşmiş Milletler’de konuşturulması utançtır. Adaletten ve caydırıcılıktan uzak bu yapının acilen revize edilmesi gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM’de yaptığı konuşmasında Filistin'i tanımayan devletlere yaptığı 'tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini bir an evvel tanıma' davetine icabet edilmesini temenni ediyoruz. Ayrıca Filistin’i tanımanın yanı sıra soykırım suçu işlediği sabit olan siyonist rejime yönelik somut adımlar atılması çağrısında bulunuyoruz. Bu bağlamda Türkiye de soykırımcı rejimi tanıma kararını geri çekmelidir."
Bölge topyekûn bir savaşın eşiğine geldiğine dikkat çekilen açıklamada, "Gazze ve Lübnan’da ABD’nin ateşkesi sağlayabileceğini ummak ise hayalden ibarettir. Ateşkes için çabaladığını söyleyen ABD 8,7 milyar dolarlık yardımla işgalci rejimin katliamlarını Lübnan’da da finanse etmektedir. İslam dünyasının hızla genişleyen bu işgale karşı kınama dışında bir tepki göstermemesi ise utanç vesilesidir. Gazze’de durmayan işgalciler kara saldırısı hedefledikleri Lübnan’da da durmayacak, Suriye, Mısır ve Ürdün başta olmak üzere tüm bölge ülkelerinin toprakları hedef haline gelecektir. İşgalcinin bugünkü pervasızlığı bu sessizlik ve tepkisizlikten kaynaklanmaktadır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Açıklamanın sonunda, "Askeri güç bir yana İslam ülkelerinden basit bir ambargo kararı bile henüz çıkamamıştır. İşgallere göz yumanların bundan sonra caydırıcılıktan bahsetmesi mümkün olmayacaktır." ifadeleri vurgulandı. (İLKHA)