9167,58%0,98
38,57% 0,33
43,89% 0,80
4035,43% 0,80
6526,84% 0,67
HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında hem iç hem de dış gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
İstanbul'da yaşanan son depremin ardından kentsel dönüşüm sürecinin hâlâ yeterince ilerlememiş olmasını eleştiren Demir, olası bir büyük İstanbul depreminin yaratacağı yıkıma karşı hükümeti acil adımlar atmaya çağırdı.
Demir, dış politikada ise Hindistan'ın Keşmir'deki Müslümanlara yönelik ihlallerine ve işgalci siyonistlerin Gazze'deki soykırımına karşı İslam ülkelerinin pasif tutumunu eleştirerek daha güçlü bir dayanışma ve eylem çağrısı yaptı. Ayrıca Şırnak'ta yıllardır başlanmayan Cizre Barajı projesine dikkat çekerek, projenin hayata geçirilmesinin bölge halkı için yaşamsal önemde olduğunu vurguladı.
"Olası bir İstanbul depremine bizim ne kadar hazırlıksız olduğumuz bir kez daha net bir şekilde ortaya çıktı"
Demir, "Geçtiğimiz hafta İstanbul'da bir deprem oldu. Malum, 6,2 büyüklüğünde bir deprem. Allah'tan merkez üssü denizdeydi ki hamdolsun bir yıkım, bir vefat ya da ciddi bir yaralanma söz konusu olmadı. Fakat bu yaşanan deprem, bazı gerçeklerimizi ortaya çıkardı. Bunlara şiddetle dikkat çekmek durumundayız. Olası bir İstanbul depremine bizim ne kadar hazırlıksız olduğumuz bir kez daha net bir şekilde ortaya çıktı. Kentsel dönüşüm sürecinin çok ağır ilerlediği hepimizce malum. Şimdiye kadar ciddi anlamda bir mesafe alınmış olması gerekiyordu; ancak bu mesafe henüz alınmadı. Hatta doğru dürüst başlanmış bile değil. Bu noktada, kentsel dönüşüm sürecinin hızlandırılması ve gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması gerektiği bir kez daha net bir şekilde ortaya çıktı. Bu kentsel dönüşüm sürecinde hiçbir rant kaygısına düşmeden, hükümetin ve ilgili diğer yetkililerin hızlı bir şekilde bu dönüşüm sürecini tamamlamaları gerekiyor." dedi.
"Tersine göçü teşvik edecek adımların atılması gerekiyor"
Depremle birlikte İstanbul'daki iletişim altyapısının yetersiz olduğunun açığa çıktığını vurgulayan Demir, aynı zamanda, tersine göçü teşvik edecek adımların atılması gerektiğinin de altını çizdi.
İstanbul için tersine göçü teşvik edecek atılmasının çok önemli olduğuna dikkat çeken Demir, "Bugün İstanbul, Türkiye'nin en önemli sanayi kenti; üretim, istihdam ve yatırım anlamında Türkiye'nin en önemli şehridir. Bu doğal olarak da şehri büyütmüş, dışarıdan göç almasına ve İstanbul'un devasa bir metropole dönüştürmüş. İstanbul'da yapılan bu yatırımların sanayi altyapısının Anadolu'nun diğer illerine de kaydırılarak nüfus yoğunluğunun burada toplanmasından ziyade Anadolu'nun yerlerine de dağılması ve nüfus yoğunluğun İstanbul'dan dışarıya çıkması için ciddi adımlara ihtiyaç vardır. Bu da hem deprem riski anlamında önemli bir adım olacak hem de Türkiye'de homojen bir yapının oluşması sanayi ve üretim sektörünün tüm Türkiye'ye yayılması anlamında da çok önemli bir adım olacak, diye düşünüyoruz.
Yine bu depremin ortaya çıkardığı bir diğer gerçek de iletişim anlamında depremlerin yaşattığı sıkıntılar oldu. İnsanlarımız, deprem anında sevdiklerine ulaşmadı. İnsanlar birbirleriyle iletişime geçme noktasında çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Dolayısıyla iletişim anlamında İstanbul'daki altyapının da çok sıkıntılı olduğu ve atılması gereken birçok adım olduğu da bir kez daha bu vesileyle ortaya çıkmış oldu. Altyapısının güçlendirilmesi, iletişim ağlarının güçlendirmesi ve alternatif programların hayata geçirilmesi de ciddi bir ihtiyaç olarak ön plana çıktı." dedi.
"Hindistan, işgal altındaki Cammu Keşmir'de Müslümanlara yönelik sistematik insan hakları ihlalleri gerçekleştiriyor"
Dış gündemi de değerlendiren Demir, "Son dönemlerde, malum, Hindistan ile Pakistan arasında ciddi bir gerilim söz konusudur. Keşmir merkezli bir gerilimden söz ediyoruz. Keşmir sadece bir toprak anlaşmazlığı ve benzeri basit sebeplerle yaşanan bir anlaşmazlık değildir. Keşmir krizi, yalnızca bir toprak anlaşmazlığından öte 15 milyondan fazla Müslüman'ın kimliği, inancı ve geleceği için verilen bir mücadeledir. Biz meseleye bu şekilde bakıyoruz ve dünya Müslümanlarının da bu şekilde bakması gerektiğini düşünüyoruz. Hindistan, işgal altındaki Cammu Keşmir'de Müslümanlara yönelik sistematik insan hakları ihlalleri gerçekleştiriyor. Bu yönde adımlar atıyor. Camiler ve İslami semboller hedef alınıyor, bölge hızla Hindulaştırılmaya çalışılıyor ki sorunların merkezi de burasıdır." ifadelerine yer verdi.
"Gazze'ye, Filistin meselesine nasıl bakılıyorsa; dünya Müslümanlarının Keşmir Müslümanlarına da bu gözle bakmaları ve sahip çıkmaları gerekiyor"
Devamla Demir, "Yakın zamanda 26 kişinin hayatını kaybettiği saldırı sonrası yüzlerce kişinin hukuksuz şekilde tutuklanması da bu gerilimi tırmandıran bir diğer adım oldu. Cammu Keşmir'deki bu tehlikeli gidişat, Hindistan ile Pakistan arasında yeniden sınır çatışmalarının yaşanmasına da neden oldu. Hindistan'ın bölgedeki insan hakları ihlalleri ve demografik yapıyı değiştirme politikaları, sınırdaki askeri gerilimle birleşince, bölgesel bir savaş riskini de beraberinde getirmektedir. Şu anda dünya, böyle bir tehdit de söz konusu olmuştur. Hindistan, İndus Nehri'nin Pakistan'a olan akışını engelleyerek uluslararası hukuku da çiğnemektedir. Bu kritik süreçte, İslam ülkeleri sessiz kalmak yerine somut adımlar atarak Pakistan ile açık bir dayanışma içerisine girmelidir. Siyasi açıklamaların ötesine geçilerek diplomatik baskı mekanizmaları devreye sokulmalı, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi İslam ülkelerinin diğer kuruluşları başta olmak üzere uluslararası platformlarda Hindistan'ın insan hakları ihlalleri açık bir şekilde gündem edilmeli ve Cammu Keşmir'deki Müslümanlara sahip çıkılmalıdır. Ayrıca Keşmir halkının kendi geleceğini tayin etme hakkı, temel bir ilke olarak savunulmalı ve dünya Müslümanları tarafından kabul edilip sahip çıkılmalıdır. Bu mesele, İslam dünyasının kolektif sorumluluğu olarak da muhakkak ele alınmalı ve bu şekilde bakılmalıdır. Gazze'ye, Filistin meselesine nasıl bakılıyorsa; dünya Müslümanlarının Keşmir Müslümanlarına da bu gözle bakmaları ve sahip çıkmaları gerekiyor." diye konuştu.
"Müslüman Kardeşler Cemaatine yönelik alınan kararı şiddetle kınıyoruz"
Ürdün'ün son zamanlarda attığı adımları eleştiren Demir, "Ürdün, Müslüman Kardeşler Cemaatinin tüm faaliyetlerini yasakladığını, merkezini kapattığını ve mal varlıklarına el koyduğunu açıkladı. Bu karar medyaya da yansıdı. Müslüman Kardeşler Cemaatine yönelik alınan kararı şiddetle kınıyoruz. Bu adım yalnızca bir hareketin yasaklanması değil; ümmetin direniş iradesinin bastırılmasına yönelik bir ihanettir. Bu şekilde görülmesi lazım. Filistin'e uzanan her eli kesmeye çalışan bu baskıcı tutum, tarihî bir utanç olarak kayda geçecektir. Geçtiğimiz hafta, İHA ve füze üretimi iddiasıyla 16 kişinin tutuklanması da Filistin direnişine verilebilecek her türlü somut desteğin kriminalize edilme çabasının açık bir göstergesidir. Bu noktada Ürdün halkına büyük bir sorumluluk düşmektedir. Direnişi sahiplenmek, şuursuz ve baskıcı politikaların karşısında durmak ve İslam ümmetinin onurunu savunmak için sessiz kalınmamalı ve hükümete bu anlamda tepkiler gösterilerek Filistin halkı ve Gazze'deki Müslümanlarla muhakkak dayanışma içerisinde olunması gerekir biz buradan bu çağrıyı da yapmış olalım." dedi.
"Gazze'de insanlık dışı abluka ve açlıkla hepimiz imtihan ediliyoruz"
Açıklamasının devamında Demir, şu ifadelere yer verdi:
"Diğer yandan, Gazze'deki soykırım da devam ediyor. Gazze'de insanlık dışı abluka ve açlıkla hepimiz imtihan ediliyoruz. Orada çok ciddi bir imha politikası devam ediyor. Soykırımcı siyonist rejimin hava ve kara saldırıları her geçen gün şiddetini artırmaktadır. siyonist işgal rejimi açıkça bir soykırım gerçekleştirmekte; dünya ise bu vahşeti izlemekte, İslam ülkeleri ise utanç verici bir sessizliğe gömülmektedir. Bu tablo, hepimizi ciddi anlamda bir utanca sokmaktadır. İslam ülkeleri, kınama açıklamaları ve temennilerle yetinmek yerine somut adımlar atmak zorundadır. Bu bağlamda atılması gereken en önemli adımlardan biri, siyonist işgal rejimi ile olan tüm diplomatik, ekonomik ve güvenlik/askerî ilişkilerin ivedilikle kesilmesidir. Bu, bütün İslam ülkelerinin gündemine alması gereken bir husustur. Gazze'ye insani yardım ulaştırmak için kara ve deniz yoluyla konvoylar oluşturulmalı, bu konvoylara askerî koruma sağlanmalıdır. Çünkü sabah saatlerinde gelen haberlere göre, Gazze'ye yardım götüren Özgürlük Filosu'na ait bir gemi Malta açıklarında saldırıya uğramış, drone ile bombalanmış ve ciddi şekilde zarar görmüştür. Dolayısıyla israil, hâlen oraya insani yardımların gitmesine ciddi engel olmaktadır. Yardım konvoylarının güvenli bir şekilde Gazze'ye ulaşabilmesi için askerî birimlerin askeri uçaklar ya da askeri koruma sağlanarak götürülmesi sağlanmalıdır."
"İslam ülkeleri ortak bir kararla Gazze ablukasının kaldırılması ve acilen bir insani koridorun açılması için uluslararası baskı mekanizmalarını devreye sokmalıdır"
Gazze'ye insani bir koridorun açılması için herkesin üzerine düşmesi yapması gerektiğinin altını çizen Demir, "İslam ülkeleri ortak bir kararla Gazze ablukasının kaldırılması ve acilen bir insani koridorun açılması için uluslararası baskı mekanizmalarını devreye sokmalıdır. BMGK, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı ve diğer uluslararası platformlarda girişimler başlatılmalıdır. siyonist rejimin suçlarına ortak olan şirketlere ambargo uygulanmalı; siyonist rejim ürünlerine karşı tam boykot ilan edilmelidir. İslam ümmeti ve İslam ülkeleri, bu noktada kendi vazifelerini yapmadıkları için siyonist rejimin insanlık dışı muameleleri ve vahşetleri her geçen gün biraz daha boyut geliştirmektedir. Dün de Şam merkezinde, başkanlık sarayına yakın bölgeler bombalandı. İstikrarsız bir Suriye için elinden gelen her şeyi yapan israil aslında tüm İslam ümmeti için ciddi bir tehdit haline gelmiştir. israilin durdurulması bütün insanlık için aslında çok ciddi bir sorumluluk ve yükümlülük haline gelmiştir." diye konuştu.
"Cizre Barajı'nın tamamlanması, 770 bin dönümlük verimli arazinin suya kavuşması anlamına geliyor"
Demir, gündem değerlendirmesinde son olarak Şırnak ile ilgili şu sorunlara değindi:
"Şırnak ile ilgili bir sorunu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Cizre Barajı, malumunuz, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında inşa edilmesi gereken bir hidroelektrik santrali (HES) ve sulama barajıdır. Ancak uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, bu barajın yapımına henüz başlanmadı. Geçtiğimiz dönemlerde projenin başlayacağı ifade edilmişti, ancak hâlen somut bir adım atılmış değildir. Bu baraj, özellikle tarım açısından son derece verimli olan bu coğrafya için büyük bir öneme sahiptir. Cizre, Nusaybin ve İdil ilçelerinde çok geniş ve bereketli tarım arazileri olmasına rağmen sulanabilirlik imkânları olmadığı için bu tarlalardan istifade edilemiyor.
Bu yıl da bölgede çok ciddi bir kuraklık söz konusudur. Kuraklık sebebiyle bu yıl hasat yapılamamış, çiftçiler büyük zarar görmüştür. Cizre Barajı'nın tamamlanması, söz konusu üç ilçede (Cizre, Nusaybin ve İdil) tam 770 bin dönümlük verimli arazinin suya kavuşması anlamına geliyor. Bu yatırımın hayata geçirilmesi, Türkiye'nin çok verimli arazilere kavuşacağı, kendi kendine yeterlilik anlamında çok geniş imkanlara kavuşacağı ve o coğrafyanın da kalkınacağı bir yatırım olacak. Ancak uzun yıllar geçmesine rağmen projenin halen yapılmamış olması, ciddi tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bu memleketin de yatırıma ihtiyacı var. O coğrafyanın, o verimli arazilerin de suya kavuşmaya ihtiyacı var. Bu, o bölgenin, o insanların hakkıdır.
Bu vesileyle çağrımızı bir kez daha yineliyoruz: Tarım ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu noktada üzerine düşeni yapmalı, gerekli bütçe tahsis edilmeli ve bu yatırıma bir an önce başlanması, bu yatırımın bitmesi ve o coğrafyanın verimli arazilerinin suya kavuşması çok şiddetli bir ihtiyaçtır. Bu anlamda daha fazla zaman kaybedilmemesi gerekmektedir." (İLKHA)