HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, Kilis'te düzenlediği basın toplantısında, iç ve dış gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
HÜDA PAR Genel İdare Kurulu üyesi ve Gaziantep İl Başkanı Faruk Göçer, HÜDA PAR Kilis İl Başkanı ve beraberindeki heyet ile Kilis’te bulunan basın mensuplarıyla bir araya gelen Demir, bir deprem bölgesi olan Kilis'in özel sorunlarının yanı sıra gündemdeki önemli konulara değindi.
Suriyeli mülteciler, Gazze'de işlenen soykırım, Anayasa konusu ile ekonomik krizden çıkış için adil olmayan bir vergi sisteminin yürürlüğe konmasının getirdiği problemlere dikkat çeken HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Demir, mevcut ekonomi yönetimi ile ülkede yaşanan krizden çıkmanın mümkün olmadığına vurgu yaptı.
Bir dizi ziyaretlerde bulunmak üzere Kilis'e gelen Demir, ilin yerel sorunlar hakkında istişare etmek için basın mensuplarıyla bir araya geldi.
HÜDA PAR Kilis İl Başkanlığında gerçekleşen basın toplantısında konuşan Demir, Kilis'in yerel sorunlarını basın mensuplarından dinledi.
Kilis'in sorunlarının ve halkın taleplerinin ele alındığı, sağlık, eğitim, trafik, ekonomi ve uyuşturucu kullanımının artması konularının öne çıktığı basın toplantısında konuşan Milletvekili Demir, Kilis'te yaşayan Suriyeli mültecilere önemli yer ayırdı.
Demir, " Kilis, 12-13 yıldan beri Suriye'deki mülteci kardeşlerimizi ağırlayan, onlara ev sahipliği yapan önemli bir şehrimiz. Şu anda Vali Beyin verdiği bilgilere göre 68-69 bin Suriyeli göçmen şu an burada. Kilisli kardeşlerimiz onlara ev sahipliği yapıyor, ellerinden tutuyor, insanlığını gösteriyor. Bu, elbette ki insani anlamda gurur duyup iftihar ettiğimiz bir mesele. Tabi bu kadar mültecinin, bu kadar dışarıdan gelen kardeşimizin küçük bir şehirde olması beraberinde elbette çok farklı sorunlar da getiriyor. Ekonomik anlamda, sosyal anlamda şehir nüfusunun ikiye katlanması şehir için hem ağır bir yük hem de bazı noktalarda da bir avantajdır. Buna bağlı olarak bazı sorunlarla beraber şehrin bazı kazanımları da var. Her şey elbette ki olumsuz değil. İyi tarafından da bakmak lazım." diye konuştu.
"Bu mesele suhuletle bitene kadar yardımlaşma ve kardeşlik hukukunu biraz daha sürdürmek gerekir"
"Suriye meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi ve orada güvenli dönüş yollarının şartları oluşturularak Suriye'den gelen kardeşlerimizin kendi rızalarıyla, kendi istekleriyle kendi memleketlerine dönmelerini istiyoruz" diyen Demir, "Halen o şartların Suriye'de tam olarak oluşmadığını biliyoruz. Kısmen oluşmuş ama genel anlamda oluşmamış. Bununla birlikte Türkiye'deki, Kilis'teki yaşam şartları, ticari, ekonomik anlamdaki durum Suriye'de yoktur. Bu nedenle şu an için Suriye'den gelen kardeşlerimizin bir müddet daha burada kalacakları görülüyor. Özellikle Kilisli vatandaşlarımızdan bu mesele suhuletle bitene kadar, orada güvenli dönüş şartları oluşana kadar biraz daha sabırlı olmaları gerektiğini, yardımlaşma ve kardeşlik hukukunu biraz daha sürdürmeleri gerektiğini düşünüyoruz." diye konuştu.
"Güvenli dönüş şartları oluştuktan sonra bu kardeşlerimizin geri dönmesini istiyoruz"
Sosyal medyada yabancı düşmanlığı üzerinden provokatörlük yapanlara prim verilmemesi gerektiğinin altını çizen Demir, "Medyada, sosyal medyada her zaman mülteciler üzerinden provokasyonlar yapmaya çalışan, ırkçılığı yükseltmeye çalışan, mülteci kardeşlerimizin ülkenin yumuşak karnı haline getirerek bunun üzerinden nemalanmaya çalışan odaklar hep olmuştur. Bu tür durumlara da hiç kimsenin prim vermemesi lazım, bu insani bir durumdur. Komşu ülkede insani bir dram yaşanıyor ve biz hem inançsal olarak hem de insani anlamda vazifemizi yapmak durumundayız. Bugüne kadar hep yaptık bundan sonra da Allah'ın izniyle yapacağız. Fakat Kilisli kardeşlerimiz gibi, güvenli dönüş şartları oluştuktan sonra bu kardeşlerimizin geri dönmesini istiyoruz. Bu şartlar oluşmadan önce bu insanları zorla ya da istemedikleri bir şekilde oradaki çok sıkıntılı yaşam şartlarına zorlayıp göndermek bizim içimizden gelen bir şey değildir. Ülke olarak oradaki sorunun barışçıl bir şekilde bitmesini ve geri güvenli dönüş şartlarının oluşmasını diliyoruz. Onun için uğraşmamız lazım. Hem medya olarak hem siyasi olarak hem ülke yönetimi olarak o şartların oluşması ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin bu minvalde gelişerek insanların geri dönme yollarının açılmasını istiyoruz ve bunun için de uğraşıyoruz." dedi.
"Hep beraber bu süreci insani anlamda götürmek zorundayız"
Bardağın dolu tarafına da bakmak gerektiğine işaret eden HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Demir, "Mülteci kardeşlerimizin ekonomik anlamda ülkeye ciddi katkıları da olmuştur. Özellikle Gaziantep'te, sanayi bölgelerinde işçilik ve iş gücü anlamında Türkiye ekonomisine çok ciddi katkılarının olduğunu da biliyoruz. Gezmişiz, görmüşüz, işverenlerden, üreticilerden de sormuşuz. Onların da şu anda en önemli endişelerinden bir tanesi 'Bu insanlar geri döndüğünde ben bu fabrikaları nasıl döndüreceğim, bu iş gücü imkanını nereden temin edeceğim' gibi endişeleri var. Yani Suriyeli kardeşlerimizin getirdiği şeyler de olmuştur, götürdüğü şeyler de olmuştur. Ve hayatın dayattığı bir şeydir, ihtiyari bir şey değildir. Hep beraber bu süreci insani anlamda götürmek zorundayız." diye konuştu.
"Gazze'de yaşanan soykırım anlayışı Lübnan'a da sirayet etti"
Siyaset gündeminin çok sıcak olduğuna vurgu yapan Demir, gündem maddelerinin ön önemli başlığının Gazze'de yaşanan soykırım olduğuna dikkat çekti.
Demir, "Şu an Türkiye'nin en önemli gündemi Gazze'de yaşanan dram ve soykırımdır. Özellikle israil vahşetinin, soykırım anlayışının Lübnan'a da sirayet etmesi sonrasında Türkiye'nin en önemli gündemi oldu ve bizim de gündemimizdir. Şu anda bu gündem bizim diğer bütün sorunlarımızı, meselelerimizi bastırdı. Bastırması da lazım çünkü insani anlamda çok büyük bir vahşet var. Gazze'yi yok etmek istiyorlar, şimdiye kadar 40-50 bin insan katledildi; çoluk, çocuk, kadın, masum sivil insan vahşice katledildi. Şimdi aynısı Lübnan'da yapılmaya çalışılıyor. Her geçen gün; İslam ülkeleri sessiz kaldığı, duyarsız kaldığı için diğer ülkelere de sıçrama ihtimali çok güçlü bir ihtimal. Çünkü israili durduracak hiçbir güç şu an yok. Arkasında duran Amerika, İngiltere, NATO ve buna sessiz kalan, buna yol veren Avrupa ülkeleri maalesef bu katliamın aslında alt yapısını oluşturan ülkeler. Yoksa israilin böyle bir gücünün olmadığını hepimiz biliyoruz. israil adına o kadar bombalamayı, o kadar savaşı yürüten uçakların İngiltere ve Amerikan uçakları olduğunu da biliyoruz. Onların kullandığı füzelerin tamamının Amerikan füzeleri olduğunu da biliyoruz. Ve bu bir realite. Şu anda binlerce kardeşimiz yok edilme ile yüz yüze bırakılmış." diyerek yaşanan trajediyi özetledi.
"Türkiye siyasi, askeri özellikle ekonomik anlamda israile daha fazla baskı yapabilir"
İşgalci siyonist rejime karşı Türkiye'nin daha aktif bir rol üstlenebileceğine işaret eden Demir, şöyle konuştu:
"Ülke olarak bu noktada bizim elbette yapabileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyoruz ve Hükümet olarak bu noktada atılması gereken adımların atılmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Evet çok konuşuyoruz, evet diplomatik anlamda çok fazla bir aktiflik var Türkiye'de. Dışişleri Bakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız bu anlamda dünya ülkeleri arasında diplomatik alanda çok ciddi bir mekik yürütüyorlar. Ama bugüne kadar bu diplomasinin Filistin davasına ve Gazze'deki soykırımı durdurmaya bir katkı verdiğini görmedik, bir rahatlama getirdiğini görmedik ve bu zulmü engellediğini de görmedik. Bir şekilde israille ticaretin dolaylı yollardan devam ettiğini de biliyoruz. Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı şirketi ile Azerbaycan Şirketi SOCAR iş birliğinde israile petrol akışının da devam ettiğini biliyoruz. Ve yine medyada yer alan bilgilere göre askeri anlamda da bazı tatbikatlar noktasında da israille bazı ortak tatbikatlar yapıldığı da gündemde yer alan maddelerden bir tanesi. Bizim bu noktalarda elbette ki üzüntülerimiz var. Türkiye siyasi, askeri anlamda özellikle ekonomik anlamda israile daha fazla baskı yapabilir, daha net bir tavır ortaya koyabilir, daha caydırıcı bir diplomasi, bir tavır ortaya koyabilir. Bunun şimdiye kadar oluşmadığını görebiliyoruz.
Türkiye'deki yetkililerden, Sayın Cumhurbaşkanı'ndan da beklentimiz; ticari ve diplomatik ilişkilerin tamamen kesilmesi hatta bir ileri adım olarak israili ilk tanıyan devletlerden biri olan Türkiye'nin bu tanımasını dahi geri çekmesi ve hiçbir askeri iş birliği ya da ortaklığın olmaması gerektiğini net olarak bir kez daha ifade etmek istiyoruz."
"Anayasa ile ilgili tartışmalar sağlıklı yürütülmüyor"
Türkiye'nin yepyeni, sivil, adil ve kuşatıcı bir anayasaya şiddetle ihtiyaç duyduğunu belirten Demir, "Türkiye'de yeni bir Anayasaya, sivil bir anayasaya ihtiyaç olduğunu bütün siyasi kesimler net bir şekilde ortaya koyuyor ama tartışmaların sağlıklı yürütülmediğini biz de burada sizin vesilenizle net olarak bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Türkiye yeni bir anayasaya ihtiyaç duyup duymadığını net olarak ortaya koymalıdır, yeni bir anayasa yapıp yapmayacağını net olarak ortaya koymalıdır. Ve bu anayasanın yeni mi yoksa eskinin devamı olması noktasında da net bir tavır ortaya koymalıdır. Bu noktada maalesef henüz bir netlik yok. Fakat bizim parti olarak duruşumuz nettir. 1982'de Cunta Yönetimi tarafından dayatılan Anayasa'nın artık yürürlükten kaldırılması, yepyeni, sivil, adil, kuşatıcı ve Türkiye'de yaşayan 85 milyonun tamamını, 'İşte bu benim anayasam' diyebileceği bir anayasaya şiddetle ihtiyaç var. Bunun yapılabilmesi için de Parti olarak elimizden gelen her türlü desteği de açık bir şekilde vereceğimizi beyan ediyoruz." dedi.
"Fahiş fiyatlar, Türkiye'de hayatı fakir fukara açısından yaşanılmaz bir noktaya getirmiştir"
Kira artışlarındaki fahiş fiyatlara vurgu yapan HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Demir, "Türkiye'de ekonomik bir krizin olduğunu hepimiz biliyoruz. Her ne kadar ekonomik kriz denilmese de ciddi bir kriz yaşanıyor. Çünkü hayat pahalılığı, fahiş fiyatlar artık Türkiye'de hayatı fakir fukara açısından, dar gelirli açısından hakikatten yaşanılmaz bir noktaya getirmiş. Kira artışları fahiş noktadadır, artık bir ev kirasının bir memur maaşı seviyesine geldiği, asgari ücretin bir, bir buçuk katı noktasına geldiğini hepimiz biliyoruz. Özellikle büyükşehirlerde dar gelirliler ile sabit gelirliler artık normal, insani anlamda yaşamlarını idare edebilecekleri bir ev kirasına dahi ancak bir maaş yetiştirebiliyorlar. Bu Türkiye'de her geçen gün hayatı daha da çekilmez hale getiriyor." şeklinde konuştu.
"Ekonomi yönetimimiz; bu ekonomik krizden tek çıkış yolunu vergilere yüklenmekte görüyor"
"Ekonomik sorunun, ekonomik krizin çözüm yolunun vergileri arttırmak olmadığını hepimiz biliyoruz." diyerek mevcut duruma tepki gösteren Demir, "Maliye Bakanımız ve ekonomi yönetimimiz; bu ekonomik krizden tek çıkış yolunun vergilere yüklenmek, hayatı pahalı hale getirmek, enflasyonu fırlatmak ve sadece fakir fukaraya yüklenmek olarak görüyor, böyle bir çözüm ortaya koyuyor. Bu, maalesef Türkiye'de krizin daha fazla derinleşmesine, fakir fukaranın daha fazla fakirleşmesine, enflasyon ve yüksek faiz oranları nedeniyle de zenginlerin, para sahiplerinin, finans sektörlerinin daha fazla zengin olmasına ve insanlarımız arasındaki seviyenin, zengin ile fakir arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine, hatta kapanılmaz derecede büyümesine sebep oluyor. Bu adil olan bir şey değildir. Biz Parti olarak ilk günden beri dediğimiz şudur: Denk bütçe muhakkak lazımdır. Denk bütçe olduğu zaman sen cebin kadar iş yaparsın, borçlanmazsın, dışarıdan faizli para getirmek zorunda kalmazsın.
2024 yılı bütçesinin 4'te biri, hemen hemen 3 trilyon kadar bir para tamamıyla faize ödenen paradır. Bu faize ödenen para ile 11 ili kuşatan, asrın felaketi olan depremin yaralarının tamamını sarıldığını, sarılabildiğini biliyoruz. Öyle bir rakama tekabül ediyor. Her yıl böyle bir musibeti telafi edecek kadar parayı biz faize veriyoruz. Bu tamamıyla fakir fukaradan toplanan paradır." dedi.
"Böyle bir ekonomi yönetimi ile bu krizden çıkmak, bununla baş etmek mümkün değildir"
Demir, sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Esnafa, fakirlere daha doğrusu üreticilerin bir kısmına, esnaflara verilen vergi cezalarının haddi hesabı yok. Geriye dönük işlemler başlatılmış, esnafın haberi olmadığı halde geriye dönük çok ağır cezalar konuluyor. Mal değerinin artması nedeniyle konulan ekstra vergiler var. Bir fabrikatörün geçen yıl fabrikasındaki makinelerin bedeli 1 milyon ise, Maliye Bakanlığı tespit ederek diyor ki 'bu geçen yıla göreydi ama şu an bu 3 milyon 4 milyon para ediyor, o zaman bunu vergisini de buna göre vereceksin' deyip çok ağır vergiler koyuyorlar. Halbuki o makineler zaten eskiyor, ikinci el oluyor ve bırakın 1 milyonu, eski parasını onun da yarısı kadar dahi etmediği halde 3-4 katı kadar maliyet biçerek vergilendirmeyi de buna göre yapıyor. Ve bu hakikaten üreticiyi de fabrikatörlerimizi de istihdam sektörünü de tamamıyla bitiren, ağır darbeler vuran bir anlayıştır. Böyle bir ekonomi yönetimi ile bu krizden çıkmak, bununla baş etmek mümkün değildir. Özellikle vergi noktasında adil bir sistemin getirilmesi lazım. Verginin, fakir fukara ile birlikte para sahiplerinin, zenginlerin hepsini kuşatması lazım. Bu sıkıntı ülkemizin en önemli sıkıntısıdır ve bu mantıkla bizim ekonomik kriz ile bu yüksek enflasyonla bu fahiş fiyat yükselmesi sorunuyla baş etmemiz mümkün değildir. Daha makul, daha çözüme odaklı ve daha adil bir ekonomi politikasına ihtiyacımız vardır." (İLKHA)