• BIST 100

    10746,98%0,04
  • DOLAR

    40,59% 0,02
  • EURO

    47,10% 1,43
  • GRAM ALTIN

    4394,42% 2,22
  • Ç. ALTIN

    7018,29% 1,30

HÜDA PAR'ın düzenlediği "Son Kale Aile" panelinde "aile hakemliği" önerisi

03 Ağustos 2025, Pazar 06:51
03 Ağustos 2025, Pazar 06:51
HÜDA PAR
  • Dinle
  • A+
    Büyüt
  • A-
    Küçült

HÜDA PAR Kadın ve Aile Başkanlığı tarafından Kayseri’de düzenlenen "Son Kale Aile" temalı panelde konuşan Sosyolog-Hukukçu İlhami Sayan, "Arabulucu ve uzlaştırmacı yerine 'aile hakemliği' sisteminin daha iyi olacağını belirtti.

HÜDA PAR Kadın ve Aile Başkanlığı, Kayseri’de "Son Kale Aile" paneli düzenledi. Panelde, ailenin içinde bulunduğu durum ve çözüm önerilerine dair sunumlar yapıldı.

Açılış ve selamlama konuşmalarının ardından Hasan Bozdaş'ın moderetörlüğünde panelistler yerini alarak sunumlarını yaptı.

İlk olarak "İslam'da ve Kur'an'da Aile" konulu sunumunu gerçekleştiren Dr. Cansever Dokuz, İslam'da aile, Kur'an'da aile; Kur'an'ın ve Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sınırlarını çizdiği aile modelindeki sapmaların nereden ve nasıl başladığını, hangi noktaya geldiğini anlattı.

Ardından Soyolog-Hukukçu İlhami Sayan da kendi alanında aile ile ilgili hazırladığı sunumu sundu.

Mehmet Akif Ersoy'un "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak. Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…" dizeleriyle sözlerine başlayan Sayan, "En son ocak dediği: aile. Biz, değerli Müslümanlar, bu ocaktan önce çok ocak kaybettik. Önce idareyi, yönetimi, kanunları; Daha sonra eğitimi, hariciyeyi, dahiliyeyi, ticareti, iş hukukunu ve çarşı pazarı kaybettik. Bugün de gelinen aşamada aileyi kaybetmek üzereyiz, belki de kaybettik. Belki de geri dönülemez bir noktaya geldik." dedi.

Aile kurumunun ayaklar altına alındığına dikkati çeken Sayan, "Aile hem dayanıklılığıyla en son kalemizdir hem de yitirdiklerimizi sayarsak en son yitirdiklerimiz içerisinde aile var. Batılılar, gavurlar, Hristiyanlar bile der ki 'aile öyle bir kaledir ki ona krallar bile giremez.' Bunu Müslümanlar değil; gavurlar, Hristiyanlar, batılılar söylüyor. Peki benim Müslüman ülkemde ailenin durumu nedir? Bugün aileye krallar değil, mahalle bekçileri bile girebiliyor. Bugün aileye avukat, psikolog, polis, uzman adı altında Adalet Bakanlığı veya Aile Bakanlığı'ndakiler girebiliyor. Bugün aile ayaklar altında." şeklinde konuştu.

"Batı'nın bize musallat ettiği ulusal devletlerin yasalarına, uygulayıcılarına ihtiyacımız yok"

"Peki değerli Müslümanlar, bu aileye saldırının nedeni ne? kim ne istiyor? Niye ailemizi hedefe koyuyorlar? Sebep ne? Yani bunların uykularını kaçıran, bunları rahatsız eden ailede ne var?" diye soran Sayan, cevaben şunları söyledi:

"Kapitalizm imparatorluklarımızı yıktı, bizimle baş edemedi. Ordularımızı tarumar etti, savaş alanlarında bizi yendi. Bizimle baş edemedi. İçimize sosyalizm, demokrasi, faşizm, milliyetçilik gibi şeyler koydu, son noktaya sürükledi ama yine de bizi bitiş noktasına getiremedi. Baktı ki bizim her zaman külümüzden yeniden doğduğumuz bir kurumumuz var, aile… Bu aile var olduğu müddetçe bizim Batı'nın psikiyatristlerine, batı ahlakıyla yetiştirilmiş avukatlara, batı hukukunu uygulayan hâkimlere, ulusal devletlerin yasalarına, uygulayıcılarına, eşyalarına, dayanışmalarına, sinemalarına, filmlerine, kitaplarına, şuyuna buyuna ihtiyacımız yok. Eğitimimiz; psikolojik, hukuki ve fiziki desteğimiz, korunmamız, evliliğimiz, ekonomimiz, tasarrufumuz, giyim, kuşak ve kuşanmamız aileden.

O zaman dediler, 'Bizim aileyi yok etmemiz gerekiyor.' Bunlar dışarıdan bir orduyla bize gelemezlerdi. Gelseydi yenemezlerdi. İçimizden bize benzeyen, bazen o ifsadı ayet ve yanlış bir hadis yorumuyla destekleyecek, bazen 'O ifsadın benzeri bizde de var' diyen bize benzer kişilerle bize geldiler. Ve maalesef başarılı oldular."

"Kapitalizm ailenin parçalanmasını destekliyor"

Ailenin önemine vurgu yapan Sayan, "Şimdi aile önemli. Neden önemli? 600 yıl boyunca inancımızla, adaletimizle dünyaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu bir ailenin imparatorluğuydu. Almanya, Avusturya, Macaristan'a hükmeden Habsburglar Hanedanı, İtalya'ya yüzyıllarca hükmeden Medici ailesi, Abbasiler, Kureyşiler bir aileydi. Ailenin önemini belki biz bilmiyoruz ama hasımlarımız, içimizdeki Truva atları, satılıklar gayet iyi biliyor. Bu yüzden aileyi hedefe koyuyorlar. Ailenin varoluşu, ailenin aile fertlerini kuşatması, koruması ve kollaması kapitalizmin hesabına gelmiyor. Bütüncül bir aileye, yani 8-10 kişiye hatta daha geniş düşünürsek 15-20 kişiye kapitalizm daha önce bir çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi, belki bir arsa, geniş bir ev satabiliyordu ama bu aileyi parçaladığınızda kocaya ayrı bir eşya, kadına ve çocuklara ayrı bir ev satıyor, Bu sebeple kapitalizm ailenin parçalanmasını destekliyor." dedi.

"Önce teşhisi koyacağız, sorunu tartışacağız, sonra çözüme bakacağız"

Çözümün tartışılması gerektiğinin altını çizen Sayan, "Bugün çözümü ama her şeyden önce sorunu tartışmak gerekir. Bu sorunu tartışırken ölümcül bir hastalığa yakalanmış bir kişiye doktor nasıl onun sıhhatli halini anlatması fayda vermez ise, bugün ailenin İslam'daki, hadislerdeki referanslarına ve tarihteki önemine atıfta bulunmak bizim derdimize derman olmaz.

Biz önce teşhisi koyacağız, sorunu ve bunu başımıza bela edenleri tartışacağız, tanıyacağız. Ondan sonra çözüme bakacağız. Bakın bugün varlığını savunduğumuz, varlığına çalıştığımız aile, kanunlara rağmen var olan ailedir. Varlığını devam ettirmeye çalıştığımız aile, devlete rağmen var olan ailedir. 25, eğitimle beraber 30 yıllık hukukçu olarak söylüyorum: Bir sosyolog olarak söylüyorum, bugün kanunlarda, devlette ailenin karşılığı yok." diye belirtti.

"Dünyanın bütün milletleri; kanunlarını kendi toplumundan, kültüründen çıkarır"

"Türkiye Cumhuriyeti hariç dünyanın hiçbir yerinde töresini suçun ağırlaştırıcı nedeni sayan devlet yok." diyen Sayan, devamında şunları söyledi:

"Siz törenize, örfüze, geçmişinize, kültürünüze bu kadar mı düşmansınız? Bakın, dünyanın bütün milletleri; Yahudisi, Müslümanı, Hindusu, Çinlisi, Budisti bütün kanunlarını kendi toplumundan, kültüründen, örfünden çıkarır. Kanun dediğiniz şey kodifike edilmiş, teknikleşmiş, genelleştirilmiş töre demek, seçilmiş örf demek. Bakın, Türkiye'de şu sokakta geçerken adam hiçbir gerekçe olmadan tanımadığı bir kadını veya erkeği öldürürse cezası müebbet hapis. Takdiri indirimle birlikte 25, infazıyla beraber 18–20 yıl.

Peki bir erkek namusuna halel getiren kadını öldürürse? Peki bir kadın onu namussuzluğa iten bir erkeği öldürürse? Peki bir baba, kendi başını önüne eğdiği için, şerefini beş para ettiği için, yüreğine, ciğerine, çocuğuna kıysa ne olur? Onun sebebini yok sayar; 'sen geri bir anlayışa sahipsin. Namus saikiyle öldüremezsin. Bu vahşettir. Nedenini tartışmayız, niçin öldürdüğüne bakmayız.' Ne taraftan bakarız? 'Sen bunu töre saikiyle öldürdün: namus amacıyla öldürdün.' O zaman o, hiçbir gerekçe yokken öldüren, psikopatça öldürenin cezası 25 yıl. Ama seninki ağırlaştırılmış müebbet: ölene kadar buradan çıkamazsın diyorsunuz. Ya böyle bir kanun var mı? Böyle bir vicdan var mı? Bu kanunların bu toplumla alakası var mı? "

"Devlet ve hükümet gerçekten aileyi kurtarmak istiyorsa önce elini ailenin içinden çekmeli"

"Ne yazık ki aileye açılmış bir savaş var." İfadesiyle sözlerine devam eden Sayan, Bakın derler ki 'devlet, mazarrat celbi menfaat celbi menfaatten evladır' Eğer devlet ve hükümet gerçekten aileyi kurtarmak istiyorsa önce elini ailenin içinden çekmeli. Ondan sonra 6284 sayılı yasayı tümden kaldırmalı. Erkeği düşman sayan Ceza Kanunu’nu, Ceza İnfaz Kanunu’nu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu, Aile Mahkemeleri’nin Kuruluş Kanunu’nu, Medeni Kanun’u gibi bütün yasaları düzeltecek. Erkek düşman değildir. Bu memleket işgale uğradığında savaşacak olan erkektir. Kadın değil. Erkekler gittikçe bu memlekete küstürülüyor. Gittikçe düşman güç gibi görülüyor." şeklinde konuştu.

Muhafazakâr iktidarlar döneminde aile kurumuna çok ciddi saldırılar olduğunu söyleyen Sayan, "Süresiz nafaka gibi ailenin başsız bırakılması, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi bizim inancımıza tamamen zıt şeyler; Maalesef bunlar da sağ ya da İslamcı iktidarlar döneminde uygulandı. Bugün hâlâ anne ve baba çocukların her şeyinden sorumlu olduğu halde çocuk üzerinde hiçbir yetki söz konusu değil. Bugün uygulayıcılar, özellikle Yargıtay Hukuk Dairesi boşanma için bin bir neden ortaya koyuyor. Eşinin giyimine karışmak boşanma nedeniymiş. Ama bir iş yerinde patronun işçinin elbisesine, giyimine karışması hakkıymış. Yani işçi, patron onun giyimine karıştığı için iş sözleşmesini fes edemezken; kadın, hocası onun giyimine karıştığı için bu boşanma nedeniymiş. Bu İtalya'nın ya da Almanya'nın ya da namus konusunu artık hiçbir şey bırakmamış olan Hollanda'nın yargıtayı değil. Bu Türk Yargıtayı..." dedi.

"Aile arabuluculuğunu önemsiyoruz"

Arabuluculuk, uzlaştırma ve hakemlik meselesine dair de konuşan Sayan, şöyle devam etti: "Arabuluculuk, hakemlik kültürümüzün bir parçası. Ama bu kültüre savaş açtılar. Doğuda hakemlik yapan kişiyi PKK mahkemesi kurmakla suçladılar. Batıda bunu yapanı şeriat mahkemesi kurmakla suçladılar. Ve toplum bundan çekildi. İnsanları mahkemelere attılar. Mahkemeler de işi çözemiyor; ha bire iş yükünden rahatsızlık duyuyor.

Arabuluculuğu İstanbul Sözleşmesi yasaklıyordu. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldıktan sonra hükümet ailedeki yangını gördü. En önemlisi de bunun paraya dokunan kısmı fark edildi. 'Sigorta sistemi çökecek' denildi. Sigorta sistemi çökeceği için prim verenlerin primi, emekli maaşına yetmeyeceği için ve nüfus giderek azaldığı için bu tehlike nihayet fark edildi. Bazı iyi niyet göstergeleri ortaya çıktı. Bunlardan biri aile arabuluculuğu. Bakın arabuluculuk daha hafiftir, uzlaştırma ondan yüksek, hakemlik ondan daha değerlidir. Bugün hükümet en zayıf olana niyet etmiş: aile arabuluculuğu. Bu bir gelişmedir. Evet, aile arabuluculuğunu önemsiyoruz. Fakat şu mevcut arabuluculuk kanununa göre hareket edilirse çok yanlış yapılabilir. Neden? Bakın devlet diyor ki: 'Kamusal olana ben seni karıştırmam' diyor. Velayet konusunda karışmam diyor. Boşanma, kusur oranı konusunda karışmam diyor. Ve şiddet iddiası varsa cezayla ilgili bir durum varsa seni ona karıştırmam diyor. Neye karışabilirsin? Maddi-manevi tazminata karışabilirsin diyor. Hükümet bu konuda bir adım daha atıyor. Velayeti de yine Avrupa’daki örneklerden sanki bu tarafa dönmek, sanki bizim toplumumuzdaki örneğe dönmek yasakmış gibi nedense kep Avrupa’dan alınıyor. Burada da Avrupa’dan iki devlet örnek alınarak bu sistem oluşturulmaya çalışılıyor."

"Arabulucu ve uzlaştırmacı yerine 'aile hakemliği' olursa daha iyi olur"

Hakemlik müesesinin getirilmesi gerektiğini vurgulayan Sayan, son olarak şunları kaydetti: "Evet, aile arabuluculuğu önemlidir. Fakat velayet konusunda da, oranlarının tespitinde de yetki verilmelidir. Şiddet iddiası varsa da arabuluculuğa imkan verilmelidir. Yine mümkünse, iktidar buna cesaret gösterebilecekse uzlaştırmayı da (uzlaştırmacı araya girerek) düşünmelidir. Hatta bir hâkim nezaretinde bu yapılmalıdır. Devlet de buna bizzat müdahil olmalıdır diye düşünüyoruz. Hakeza eğer gerçekten yerli gibi davranmak istiyorlarsa, eğer gerçekten bizden biri olarak davranmak istiyorlarsa, kültürümüzü önemsemek istiyorlarsa… Bizden bir kanun yapmak istiyorlarsa bizim inancımızın, kültürümüzün emrettiği ve tavsiye ettiği gibi hakemlik müessesesini getirmelidirler. Ve bu bir kurul halinde olmalıdır. Ve bunda Kur’an’ın emrettiği ve tavsiye ettiği gibi aile tarafından birisi ve kadın tarafından birisi de mutlaka bulunmalıdır. Ve bu aile içerisindeki bütün ihtilaflar hakkında konuşabilmelidir. Arabulucunun yapamadığı, uzlaştırmacının yapamadığı barıştırma çabasına bu heyet girebilmeli. Aralarını bulabilmeli ve barıştırabilmeli. Gerekirse iki tarafa da yükümlülük yükleyebilmelidir. Bu sebeple biz aile arabuluculuğunu önemsemekle beraber; Buna özel bir kanun çıkarılmasını da tavsiye etmekle beraber; Aile hakemliği müessesesinin olmasının çok daha doğru olacağı düşüncesindeyiz."

"Misyoner okulları ile feminizm iç içe geçti"

Panelde bir sunum gerçekleştiren Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan; Osmanlı döneminde kadın hakları ve aile yapısına dair yanlış bilgilerin ders kitaplarına kadar girdiğini, feminizmin ise tarihsel gerçeklikten kopuk ve aile kurumunu zayıflatmaya yönelik bir akım haline geldiğini söyledi. Ayrıca, Cumhuriyet sonrası Medeni Kanun’un kabulüyle birlikte aile yapısında ciddi tahribat yaşandığını vurguladı.

Tarih ve kadın hakları konusundaki yanlış bilgilerin ders kitaplarına kadar girdiğini belirten Armağan, "Eskiden kadınların hiçbir hakkı yoktu, kocasının iki dudağı arasındaydı" şeklindeki laikperest söylemin doğru olmadığını söyledi. Armağan, bu tür yanlış bilgilerin çocuklara bile okutulduğunu ve toplumu geçmişe dair hatalı kanaatlere sevk ettiğini vurguladı.

Armağan, çocukluğunda çevresinde boşanmış kadın görmediğini hatırlatarak, "Boşanmanın kolay olduğu söylenen bir dönemde boşanmış kadın sayısı yok denecek kadar azdı. O dönemi sadece şeriat, örf ve adetlerin koruduğunu görmek lazım" dedi. Osmanlı’da kadına saygı gösterildiğini, aile ve devlet tarafından korunduğunu belirten Armağan, "Boşanarak sokağa atılan kadınlar, sadece Harem kadınlarıdır. Harem kapatılınca onlar zorla dışarı atıldı ve perişan oldular" ifadelerini kullandı.

Sultan Abdülhamid döneminde çarşafın yasaklandığı iddialarını da yalanlayan Armağan, "O dönemde kadınlar normal çarşafla dolaşıyordu, hatta bu siyah çarşafı yaygınlaştıran Abdülhamid’dir. Devlet zorla giydirmedi. Çarşaf kadınların anonimleşmesini sağlayarak özgürlük getirdi" dedi. Kadınların gerçek özgürleşme sürecinin ise 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla başladığını söyledi.

Feminizmin yükseliş sürecine de değinen Armağan, Sultan Abdülhamid döneminde Amerikan Koleji’nde okuyan milliyetçi kadınların engellendiğini ve dönemin sonrasında bazı öğrencilerin Hristiyanlaşarak tepki çektiğini anlattı. "Misyoner okulları ile feminizm iç içe geçti. Bursa’daki Amerikan Koleji’nin kapanması bu gerçeğin sembolüdür" diye belirtti.

Feminizmin tarihsel olarak kadınları fabrikalardan kurtarıp eve yerleştirme amacı taşıdığını söyleyen Armağan, "II. Dünya Savaşı sonrası kadınlar yeniden iş gücüne çekildi ve feminizm farklı bir istihdam politikası haline geldi" yorumunda bulundu.

Armağan, feminizmin günümüzde aile kurumunu zayıflattığını, ‘Bedenim, karar benim’ gibi sloganların bireysel özgürlük ile aile hakları arasında çatışma doğurduğunu ifade etti. Feminizmin gerçek bir ideoloji değil, zamana göre şekillenen bir akım olduğunu savundu.

1926’da İsviçre Medeni Kanunu’nun Türkçeye birebir çevrilerek Meclis’ten geçirildiğini anlatan Armağan, süt anne ve süt kardeşlerle ilgili bir madde yüzünden Meclis’te tartışmalar yaşandığını ve sonunda maddenin düzeltildiğini belirtti. Bu sürecin arkasındaki zihniyetin toplumu din, örf ve değerlerden uzaklaştırmayı amaçladığını iddia etti.

Ziya Fahri Fındıkoğlu’nun Fransa’da doktora jürisinde, güçlü bir aile yapısına rağmen neden İsviçre kanunları alındığı sorusuna cevap veremediğini aktaran Armağan, Osmanlı İslam Devleti’nin aileye saygılı yaklaşımı ile Cumhuriyet sonrası dönemde ailenin yapısının çürütülmesi arasında keskin farklar olduğunu vurguladı. (İLKHA)

Siirtli çocuklardan vicdanlara çağrı: Gazze'de artık çocuklar ölmesin

Malatya'dan Gazze'deki soykırıma tepki: Kadın, yaşlı ve çocuklar açlıktan ölürken dünya sessiz

Siyonist işgalcilerin saldırılarında 119 sivil daha katledildi

Siirt’te “Gazze Ölüyor, ayağa kalk!” çağrısıyla yaşanan soykırıma tepki gösterildi

Şırnak’ta örtü yangını havadan ve karadan müdahale ile söndürüldü

Yemen açıklarında tekne alabora oldu: 20 ölü

Mescid-i Aksa’ya yapılan baskınlara Dışişleri Bakanlığından kınama

Yetimler Vakfı Gaziantep Temsilciliği dualarla açıldı

UNICEF: Sudan'da çocuklar, açlık ve hastalık yüzünden risk altında

D-100 kara yolunda zincirleme kaza: 3 yaralı

Şırnak’ta örtü yangını

Tarıma yeni teşvik paketi

HÜDA PAR'ın düzenlediği "Son Kale Aile" panelinde "aile hakemliği" önerisi

Umut Kervanı Tarsus'ta yetim ve ihtiyaç sahibi ailelere gıda yardımı yaptı

Ukrayna: İstanbul görüşmelerinin devamı için hazırlık yapıyoruz

BM: Gazze'de açlık çeken kadın ve çocukların durumu kabul edilemez

Malatya'da aracın çarptığı yaya yaralandı

Brezilya: ABD'ye yanıt vermek için çalışma yürütüyoruz

Dr. Cansever Dokuz: Tarihte dinin olmadığı toplumlar vardır ama ailenin olmadığı toplum yoktur

Balıkesir'de 5 kilogram esrar ele geçirildi: 1 gözaltı

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısırlı mevkidaşı ile görüştü

Temmuzda Mescid-i Aksa’ya 27 baskın düzenlendi: Harem-i İbrahim’de 51 kez ezan engellendi

Gaziantep'te ormanlık alanlara girişler yasaklandı

Gazze'de can kaybı 60 bin 839’a yükseldi

ABD'de devam eden orman yangınlarında 12 bin hektardan fazla alan yandı

Pakistan'da muson yağmurları sele yol açtı: 299 ölü

Van’da farklı suçlardan gözaltına alınan 11 kişi tutuklandı

Van’da bir haftada kaçakçılıktan 60 şüpheli gözaltına alındı

Şırnak’ta orman yangını: Havadan ve karadan müdahale ediliyor

Kastamonu’da havai fişek ve meşale kullanımı 15 Ekim'e kadar yasaklandı

Yükleniyor

Haberi Sesli Oku

ŞEHİR HABERLERİ


Siirtli çocuklardan vicdanlara çağrı: Gazze'de artık çocuklar ölmesin

Malatya'dan Gazze'deki soykırıma tepki: Kadın, yaşlı ve çocuklar açlıktan ölürken dünya sessiz

Siyonist işgalcilerin saldırılarında 119 sivil daha katledildi

Siirt’te “Gazze Ölüyor, ayağa kalk!” çağrısıyla yaşanan soykırıma tepki gösterildi

Şırnak’ta örtü yangını havadan ve karadan müdahale ile söndürüldü

Yemen açıklarında tekne alabora oldu: 20 ölü

Mescid-i Aksa’ya yapılan baskınlara Dışişleri Bakanlığından kınama