Her şehrin bir ruhu, kimliği vardır. Kimileri aşıklar şehri diye anılır, Paris gibi; kimileriyse sakinliği, suhuleti çağrıştırır, İtalya’nın Chianti’si, Belçika’nın Lens’ı, Almanya’nın Überlingen’i, Güney Kore’nin Akyang’ı gibi.
Ancak konu lezzet olduğunda hiç bir kent Türk mutfağının güzide şehirleri yarış dahi edemez. En doğusundan en batısına kadar, Kuzey ile Güney arasında bir köprü kuran Anadolu kentlerinin her biri bir lezzet diyarıdır adeta.
Haber7.com yazarı Prof. Dr. Recep Bozdoğan bugünkü yazısında şehirleri, kimlikleriyle ele aldı.
Şehirler insanoğlunun zihninde farklı imajlar uyandırır.
Yalnızca sâkinlerinde değil, ziyaretçilerinde ve dünyanın başka yerlerinde yaşayanlarda da değişik çağrışımlar bırakır.
Bazı şehirler vardır ki orada sükûnet buluruz.
Batılıların “cittaslow”, bizim “sâkin şehir” veya “âsûde şehir” dediğimiz yerlerdir buralar.
Şanlıurfa’da Halfeti, Sakarya’da Taraklı, Isparta’da Yalvaç ilk akla gelenlerden.
Cittaslow akımını başlatan İtalya’nın Chianti’si, Belçika’nın Lens’ı, Almanya’nın Überlingen’i, Güney Kore’nin Akyang’ı telaştan uzak bir hayat vaat eder.
Bir dönem İzmir, Bursa ve Antalya gibi şehirler de bu saikle önemli ölçüde nüfus çekti.
Alanya, Marmaris ve Didim gibi beldeler ise Almanya ve İngiltere gibi ülkelerden binlerce insanın tercih ettiği yerler oldu.
Bazı şehirler ise lüks ve konfor sunar.
Viyana, Vancouver, Sidney, Cenevre, Münih bütün dünyada en yaşanılır şehirler olarak hafızalara âdeta kazındı.
Kimimizin önceliği ise mânevî huzura kavuşmak.
Medine’de, Konya’da veya manevî iklimi kuvvetli beldelerde yaşamak ister, dünyanın gailelerinden kurtulmayı ümit ederiz.
Bazı şehirleri ziyaret etmeyi, meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında, parklarında, kültürel ve tabiî değer taşıyan mekânlarında doyasıya gezmeyi arzu ederiz.
Semerkant’ın Registan’ı, Isfahan’ın Nakş-i Cihan’ı, Saraybosna’nın Başçarşı’sı, Venedik’in kanalları, Paris’in müzeleri, Londra’nın sarayları, St. Petersburg’un batmayan güneşi milyonları kendine çeker.
Kimileri bol bol eğlenerek, tabir caizse vakit öldürerek stres atılacak şehirleri tercih eder, dümeni Orlando’ya, Monaco’ya, Dubai’ye kırar.
Kimileri de yazın deniz kenarına, kışın kayak merkezlerine koşturur; Antalya’nın, St. Tropez’in, Palma de Mallorca’nın plajlarının hararetini Sierra Nevada’da, Courchevel’de, Erciyes’te söndürmenin telâşına düşer.
Alış-veriş ise çoğumuzun tercih ettiği ve ihtiyaç duyduğu bir meşgaledir.
Hiç hoşlanmayanı bile, kılık kıyafet şöyle dursun bir cep telefonu veya bilgisayar için ya da bir araba için semt semt, mağaza mağaza, galeri galeri dolaşır, sipariş verip günlerce bekler.
Hatta ilk fırsatta yurt dışına çıkar.
Paris ve Milano’nun moda haftaları, İstanbul’un shopping fest’i, Tokyo’nun Akihabara’sı, Avrupa’nın, Amerika’nın, Japonya’nın auto-showları sâdık müdâvimlerle dolar taşar.
Yurt içinde üniversite eğitimi almak isteyenlerin aklına evvela İstanbul ve Ankara gelirken, konu yurt dışı olunca Boston, Cambridge, Oxford ve Paris’e odaklanır zihinler.
Almanya’nın, Belçika’nın, Amerika’nın, Kanada’nın şehirleri küresel topluma hitap eden yayınevlerine ve kitap fuarlarına ev sahipliği yapar.
Houston, Montpeiller, Münster, İstanbul ve daha birçok şehir sağlık hizmetleri konusunda uzmanlaşmış yerler olarak bilinir.
Kentsel dönüşümde başarı hikâyesi olarak kabul edilen Barcelona futbol ile, Chicago basketbol ile, Melbourne golf sporu ile bütünleşir.
Bazı şehirler ise olimpiyatlarla anılır.
Atina bu oyunlara üç defa ev sahipliği yaparken, Montreal, Moskova ve Los Angeles en tartışmalı olanlarını organize etti.
Konu gastronomi olunca da sayısız alternatifler çıkar karşımıza.
Güneydoğu mutfağı Gaziantep’te, Ege mutfağı Aydın’da, Akdeniz mutfağı Adana’da, Orta Anadolu mutfağı Kayseri’de, Karadeniz mutfağı Trabzon’da çeşit çeşit lezzetler sunar.
Kebabı Adana’da, zeytinyağlıları Aydın’da, hamsiyi Trabzon’da, mantıyı Kayseri’de, baklavayı Gaziantep’te yemenin keyfi bir başkadır.
Üstüne bir de “kola, fanta, gazoz” üçlüsünden yakasını kurtarabilmiş mekânlarda yerel bir içecek olursa, alınan lezzet katlanarak artar.
İstanbul’un şerbetleri, Bursa’nın şıraları ayrı bir keyifle yudumlanır.
Yemek bahsi uluslararası boyuta taşınınca Meksika, Japon, Fas ve İran mutfağı gurmelerin sohbetlerinin mukayeseli temaları hâline gelir.
Cancun’un, Osaka’nın, Marrakeş’in, Şiraz’ın en otantik restoranları ziyaretçilerine birbirinden egzotik tatlar sunar; çeşnisi bol bir lezzet kervanı ikram üstüne ikram dağıtır.
Her şehir potansiyel bir markadır. Bazısı bilinir ve rağbet görür, bazısı bilinir ama uzak durulur, bazısı da yeterince bilinmez ve keşfedilmeyi bekler.
Yerel yöneticilerin yapması gereken, mevcut potansiyeli keşfetmek, bunu değerlendirecek kapasiteyi inşa etmek, kişileri ve kurumları teşvik etmek.
Dünyanın baştan aşağı değişmeye yüz tuttuğu şu günlerde kentsel marka yönetimine de farklı ve özgün bir bakış gerekir.
Yani, potansiyele farklı bir bakış, farklı bir kapasite anlayışı ve farklı bir teşvik mekanizması gerekir.
Farklı bir bireysellik, farklı bir mahremiyet, farklı bir temizlik, farklı bir eğlence ve dinlence anlayışı gerekir.
Bir yandan şehri, sâkinlerini ve değerlerini korurken diğer yandan konukları keyifle ağırlayacak yeni bir hizmet anlayışı gerekir.
Koronavirüs pandemisi dünyada alışkanlıkları değiştirirken, yeni dünyaya ve yeni alışkanlıklara ayak uydurabilen şehirler küresel düzeyde markalaşarak birer yıldız gibi parlama imkânı elde edebilecek.
Geçmişin markaları ise yeni şartlara ayak uydurabildikleri ölçüde varlıklarını devam ettirebilecek.
Kalın sağlıcakla.