9897,4%-0,20
36,30% 0,09
37,87% -0,14
3424,36% 0,10
5657,33% 1,18
Siverek Kültür Merkezi’nde başlayan program, Haydar Öztürk’ün Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Salonda, İslam ümmetinin şehitlerinin posterlerinin yanı sıra “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara” yazılı prtlar dikkat çekti.
Programda Özlem Ajans ilahi ses sanatçıları, ilahi ve ezgileriyle katılımcılara duygu dolu anlar yaşatırken, katılımcılar seslendirilen ilahilere eşlik ettiler.
“Yeter ki Kur’an susmasın”
Selamlama konuşmasını yapan Eğitimci-Yazar Mehmet Aydın, “ Her karış toprağı şehitlerin kanıyla sulanan iman şehri Gazze'ye selam olsun! Tüm mücahitlerine, gazilerine ve yetimlerine selam olsun! Çocuklarını, eşlerini ve babalarını feda eden ama İslam’ın izzetinden zerre kadar taviz vermeyen Gazzeli bacılarımıza, annelerimize de selam olsun! Mısır'ın zindanlarında esaret altında olan Şehit İmam Hasan el-Benna'nın yarenlerine selam olsun! Doğu Türkistan'da mazlum ve mahzun bir şekilde, kendi haline bırakılmış kardeşlerimize selam olsun! Kızıldeniz’i kâfirlere dar eden, yalın ayaklı Yemenli kardeşlerimize de selam olsun! Yaşadığımız bu coğrafyada, yeter ki Kur’an susmasın diye Saidlerin davasını canları pahasına alan nice şehitlerimize de selam olsun! Değerli kardeşlerim, şubat ayı şehitlerin ayıdır. Bu ayda dünyanın birçok yerinde canlarını feda eden nice şehitlerimiz var. Şubat’ın sonunu yüreklerimize kor bir ateş bırakarak giden nice şehitlerimiz var. Bu sebeple biz de her yıl Peygamber Sevdalıları olarak çeşitli programlar düzenliyorduk. Ancak şehitlerimiz çoğaldı, artık şubat ayı bizlere yetmez oldu. Gazze ile beraber şehitlerimizin mesajları da artık şehirlere, beldelere sığmaz oldu, kıtaları aştı. Gazze, bu anlamda bir mektep oldu; müfredatı Kur’an olan ve başöğretmeni Hazreti Muhammed Aleyhisselam olan bir mektep… Gazze, mürekkebi şehitlerin kanı olan ve bunlarla birçok destan yazan bir mektep… Gazze, imanı, izzeti, sabrı, tevekkülü, teslimiyeti ve cihadı bizlere öğreten bir mektep… Gazze, bir şehadet mektebi oldu. İsmail Heniye’leri, Yahya Sinvar’ları ve Muhammed Dayf’ları mezun eden bir mektep oldu.” ifadelerini kullandı.
“Gazze hiç kimsenin emlak ofisi değildir”
Gazze’nin asla terkedilmemesi gereken bir cephe olduğunu ifade eden Aydın, “Kardeşlerim, bu manada Gazze sadece bir şehir değildir; bir davadır. Gazze, sadece birkaç mücahitten ibaret değildir; küfür ile mücadelenin en somut şeklidir. Bakmayın siz büyük şeytanın şeytanca planlarına! Gazze toprakları kan, gözyaşı ve ter ile sulanmıştır ve her bir karış toprağı Gazzelilerindir. Gazze, hiç kimsenin emlak ofisi değildir! Onların emlak ofisleri olsa olsa cehennemin dibidir! Bu açıdan kardeşlerim, Gazze bir cephedir; asla terk etmememiz gereken! Gazze, bir mücadeledir; asla bırakmamamız gereken. Gazze, bizim için bir görevdir; asla değiştirmememiz gereken. Özellikle elimizden en çok gelen şey boykottur! En etkili olan şey de boykottur. Terk etmemeliyiz, sıkı tutmalıyız, gevşetmemeliyiz, artırmalıyız, çoğaltmalıyız! Boykot, küfre karşı ateşkesi olmayan bir savaştır.” dedi.
Şehitlik ve şehadet mektebinin önemine vurgu yapan İTTİHADUL Ulema Üyesi Molla Beşir Şimşek, “Şehitlik, şehadet ve şahitlik köken itibarıyla birdir ve bir sürecin farklı merhaleleridir. Boğaziçi şehitlerini anmak, onların cihadını, izzetli duruşunu ve hepimizin yüz akı olan hayatlarını konuşmak; çocuklarından annelerine, yaşlılarından gençlerine kadar Gazze’deki kıymetli kardeşlerimizin izzetli duruşuyla iftihar etmek şüphesiz ki çok güzeldir. Fakat bu programlar sadece bundan ibaret olmamalıdır. Bizler kendimizi nereye koyuyoruz? Bu mücadele bize nasıl bir ders veriyor? Bundan ne tür dersler çıkarmamız gerekiyor? Bu şerefe nasıl sahip olmalıyız? Bir müddet sonra çocuklarımız ve neslimiz bizimle iftihar edebilecek mi? Acaba birileri bizi örnek gösterebilecek mi? Bence asıl odaklanmamız gereken nokta budur. Evet, Filistin’deki kardeşlerimiz yüz akımızdır. Onların mücadelesi bütün dünyayı ayağa kaldırdı, bu bir hakikattir. Ancak her zaman Gazze’nin yiğitliğiyle mi övüneceğiz? Mücahitlerinin fedakârlığıyla mı yetineceğiz? Bizim kurtuluşumuz için bu yeterli midir? Tabii ki hayır. Tüm İslam coğrafyasındaki Müslümanlar birer Gazzeli olmak zorundadır. İslam coğrafyasının tamamı Gazze gibi olduğu zaman, cesaret, izzet, şeref, cihat ruhu ve şehadet aşkıyla bezenmediğimiz müddetçe bu eksik kalacaktır. Bu yüzden görevimiz, olanlardan ders çıkarmak ve kendimizi buna göre şekillendirmektir.” diye konuştu.
“Ellerindeki canı da Allah yolunda vererek verdikleri söze sadık kaldılar”
Tarih boyunca devam eden Şahitlik ve Şehadet silsilesinin devam ettiğine dikkat çeken Şimşek, “ Şehadet bir süreçtir. Allah-u Teâlâ, ruhlar âleminde bizimle bir ahit yaptı ve bu süreç orada başladı. Daha sonra dünyaya geldik. Kulağımıza ezan, diğer kulağımıza kamet okundu. Ardından kelime-i şehadet ile bir hayata başladık. Bu sürecin üçüncü merhalesi, Allah-u Teâlâ’nın ayetinde ifade ettiği gibi, bu ahitleşmeye sadık kalmaktır. Allah-u Teâlâ, 'Benim kullarımdan öyleleri vardır ki, gerek ruhlar âleminde gerekse dünyaya geldikten sonra, Allah’ın birliğine şehadet etmeleri hususunda verdikleri sözde sadık kaldılar. Onların geri kalanı da sırasını bekliyor.' buyurmaktadır. Gazzeliler, Allah’a verdikleri vaatte sadık kalanlardandır. Tarih boyunca bu silsile devam etti. Peygamberler, sahabeler ve onlara tabi olanlar Gazze’ye kadar aynı yolu takip etti. Onlar sadece kelime-i şehadet getirerek değil, namazlarıyla, ahlaklarıyla, ticaretleriyle ve hayatlarının her alanında Allah’a kul olduklarını ortaya koydular. En sonunda, ellerindeki canı da Allah yolunda vererek verdikleri söze sadık kaldılar. Zaten Allah-u Teâlâ, 'Bana verdiğiniz sözde sadık kalın, vefa gösterin; ben de size verdiğim sözde sadık kalayım ve vaat ettiğim cenneti size vereyim.' buyuruyor.” şeklinde konuştu.
“Şahitlik ruhlar âleminde verilen sözle başlar”
Şehitliğin Allah’ın yeryüzündeki hakimiyetini tesis etmek için verilen canla tamamlandığını belirten Şimşek, “Bu bir süreçtir, bir merhaledir. Durup dururken şehadet gelmez. Bu büyük şeref ve izzet durup dururken kazanılmaz. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; 'Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz, öyle dirilirsiniz. Nasıl dirilirseniz, öyle haşrolunursunuz.' Şehadet, bu sürecin son merhalesidir. Ruhlar âleminde verilen sözle başlar, dünyada kelime-i şehadet ile devam eder, mükellefiyet sürecinde bu kelimenin esasına uygun bir hayat sürmekle şekillenir ve en nihayetinde Allah’ın yeryüzündeki hakimiyetini tesis etmek için canın da feda edilmesiyle tamamlanır. İşte bu son merhalenin adı şehadettir. Ancak şehadetten önce şahitlik gelmelidir. Kelime-i şehadet gereklidir, hayat ile şehadet etmek gereklidir, bütün bir ömrümüzü buna layık hâle getirmemiz gereklidir. Unutmayalım ki, alnında secde izi olmayanın hayatında şehadet olmaz. Camiye gitmeye üşenenin şehadeti arzulaması abestir. Şu azizlerimize bakın. Çok geriye gitmeye gerek yok, son birkaç ay içerisinde hepimizin gözünün önünde kaybettiğimiz şehitlerin hayatlarını inceleyin.” ifadelerini kullandı.
“Şehit olmak için önce mücadele ve amel etmek gerekir”
Şehit edilen mücahitler ve ailelerinden örnek veren Şimşek, “Allah için hayatını ortaya koyanlardan hangisi şehadetten önce şahitlik sürecinden geçmemiştir? Hangisi evinde şehit oldu? Hangisi oturduğu yerde, dükkanında, işinin başında, istirahat ederken şehit oldu? Böyle bir örnek var mı? Şehit Şeyh Ahmet Yasin’i hatırlayın. Başının dışında her yeri felçliydi, ömrü zindanlarda ve işkencelerde geçti. Sabah namazında camide şehit edileceğini bile bile cemaat namazını terk etmeyen bir şahsiyetti ve orada işgalcilerin saldırısıyla şehit oldu. Şehit olmak için önce camiye gitmek, önce mücadele etmek, önce amel etmek gerekir. Yoksa sadece istemekle bu iş olmaz. İsmail Haniyye’yi hatırlayın. Bayramın ikinci ya da üçüncü günü, iki oğlunun ve torunlarının şehadet haberini asansörün önünde aldı. Dünya, onun bu karşılamasına şaştı kaldı. Biz tavuğumuz kaybolsa daha çok telaşlanırız. O ise, 'İşimize devam edelim.' dedi ve davasına kaldığı yerden devam etti. Muhammed Dayf’ı hatırlayın. Hanımının ve çocuklarının şehadetlerinden sonra söylediklerine bakın. O ve ailesi, yer üstünden çok daha fazla yerin altında bir hayat yaşadı. Evlerinde belki bir kanepe, beyaz eşya yoktu, ama davalarından asla taviz vermediler. Şeyh Ahmet Yasin’in düğün hediyesi olarak verdiği parayı, başka bir mücahidin düğününde hediye eden bir insandı. Kendisine verilen yatak odası takımını da bir başka mücahide hediye etmişti. Bizler ne yapıyoruz? Bacılarımızın, kızlarını evlendiren annelerin, babaların kulakları çınlasın. Ölçüyü gözden geçirmemiz lazım.” dedi.
Konuşmalarının ardından Yahya Sinvar’ın şehadetini konu alan tiyatro gösterisi canlandırıldı. Abdullah Bozkurt’un Gazze için seslendirdiği şiir dinletisinin ardından program, yapılan dualarla sona erdi. (İLKHA)