Tarih: 09.05.2025 19:55

Siyaset Bilimci Özyaramış: Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilim nükleer bir savaşa dönüşebilir

Facebook Twitter Linked-in

Hindistan ile Pakistan arasında onlarca yıldır devam eden ve defalarca sıcak savaşa dönüşen Keşmir sorunu, son haftalarda yaşanan gelişmelerle birlikte yeniden uluslararası gündemin en üst sıralarına yükseldi.

Uzmanlar, mevcut krizin yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte yıkıcı sonuçlara yol açabileceği uyarısında bulunuyor.

Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Siyaset Bilimi Uzmanı Mehmet Maşuk Özyaramış, “Kimler?” sorusuna dikkat çekerek, “Aslında bu sorunun cevabı her zaman tek: 1. ve 2. Dünya Savaşı sonrası dünyayı dizayn eden Batılı güçlerin kurduğu çarpık sistemdir. Bugün yaşadığımız krizlerin temelinde de bu düzenin adaletsiz yapısı yatıyor,. ifadelerini kullandı.

“Keşmir sorununun tarihî arka planı”

Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir meselesinin köklerinin 1947 yılına kadar uzandığını vurgulayan Özyaramış, “Hindistan, İngiltere’nin sömürgesi iken 1947 yılında bağımsızlığını ilan etti. O süreçte Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgede Muhammed Ali Cinnah öncülüğünde Pakistan devleti kuruldu. Hinduların yoğun yaşadığı kesimlerde ise Gandi önderliğinde Hindistan kuruldu. Keşmir’in o tarihlerde nüfusunun çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmasına rağmen, İngiltere’nin bölgeden çekilmeden önce Hindu kökenli bir Raja yani prens ataması, bölgeyi kronik bir çatışma alanı haline getirdi. Bu atama, aslında İngiltere’nin bölgeye bıraktığı son kazık oldu.” dedi.

“Stratejik konum, süregelen gerilim”

Keşmir’in yalnızca etnik veya dini değil, aynı zamanda jeopolitik ve stratejik bir öneme de sahip olduğunu dile getiren Özyaramış, “Keşmir, Hindistan, Pakistan ve Çin’in kesişim noktasında yer alıyor. Himalaya Dağları'nın eteklerinde bulunan bu bölge, üç nükleer gücün tam ortasında yer alıyor. Bugüne kadar 1947-48, 1965, 1971 ve 1999 yıllarında bu bölge üzerinden sıcak savaşların yaşandı. Her seferinde sorunun merkezinde Keşmir vardı. Bu kez de farklı değil, 26 Nisan’da Hindistan idaresindeki Keşmir’de bir Müslüman direniş örgütü tarafından Hindu askerlerine yönelik düzenlenen saldırının fitili ateşledi. Hindistan bu saldırının Pakistan kaynaklı olduğunu iddia ederek Pakistan topraklarında sivil hedeflere yönelik üç füze saldırısı düzenledi. Bu saldırılardan biri bir camiye isabet etti. Pakistan yönetimi ise saldırıyla herhangi bir ilgisinin olmadığını açıklayarak, Hindistan’ın bu hamlesine karşılık vereceğini duyurdu. “Bu noktada diplomatik ilişkiler askıya alındı, ticari ilişkiler durduruldu. Taraflar arasında temaslar en alt düzeye indirildi.” diye konuştu.

“İndus Nehri üzerinden yeni bir savaş ”

Krizin sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik boyutlara da taşındığını belirten Özyaramış, “Hindistan, ilk olarak iki ülke arasındaki en önemli anlaşmalardan biri olan İndus Suları Anlaşması’nı askıya aldı. Bu nehir Çin’den doğup Hindistan üzerinden geçerek Pakistan topraklarına ulaşıyor. Hindistan, kendi sınırları içinde bu nehir üzerinde kurduğu barajlar sayesinde su akışını kontrol ediyor. Pakistan ise tarımının yüzde 80’ini bu nehrin kolları ile suluyor. Hindistan’ın bu suyu kesmesi, uluslararası hukukta 'casus belli' yani savaş sebebi olarak kabul edilir. Pakistan da bu durumu böyle değerlendirdi. Keşmir krizinin küresel bir boyut dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz nakliyesi üzerinden gerçekleşiyor. Hint-Pasifik bölgesi bu noktada büyük öneme sahip. Bu bölgede çıkacak bir savaş, yalnızca Keşmir’le sınırlı kalmaz, dünya ticaretine de büyük bir darbe vurur.” ifadelerine yer verdi

Çin’in bu süreçte tarafsız bir politika izlemeye çalıştığını belirten Özyaramış, “Çin, bölgesel istikrar ve ticaret güvenliği açısından savaşın çıkmasını istemiyor. Bu nedenle stratejik ama tarafsız bir duruş sergiliyor. Ancak politikaları daha çok Pakistan lehine şekilleniyor. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD-Rusya gibi diğer küresel aktörlerin de süreci yakından takip ediyor. AB ülkeleri savaşın çıkmaması için çaba sarf ediyor. Ancak Hindistan ile yapılan ikili savunma anlaşmaları nedeniyle AB tarafgir bir pozisyonda. ABD ve Rusya ise daha dengeli, uzlaştırmacı bir çizgide duruyor. Müslüman ülkelerin de bu krizde net bir tavır takınması gerekiyor. Samuel Huntington ’un Medeniyetler Çatışması tezinde bahsettiği sekiz medeniyetten biri İslam, diğeri Hint medeniyetidir. Bugün Keşmir’de yaşananlar, bu iki medeniyetin tarihsel çatışmasının bir devamıdır. Bu noktada Müslüman ülkeler, Pakistan’ın yanında durmalı. Türkiye öncülüğündeki D-8 grubu daha aktif bir rol üstlenmeli.” şeklinde konuştu.

“Nükleer tehlike kapıda”

Krizin en tehlikeli boyutunun ise her iki ülkenin de nükleer silahlara sahip olması olduğunu vurgulayan Özyaramış, “Bu durum, yaşanacak bir çatışmanın sadece bölgesel değil, küresel bir faciaya dönüşme riskini beraberinde getiriyor. Günümüzde nükleer savaş ihtimali düşük görülse de Ukrayna-Rusya örneğinde olduğu gibi gerilim tırmandıkça bu risk her zaman varlığını korur. Sonuç olarak Keşmir’de yaşananlar, yalnızca iki ülkenin sınır anlaşmazlığından ibaret değil; bu kriz, küresel barış, ticaret, enerji ve güvenlik açısından da doğrudan tehdit oluşturuyor. Uzmanlar, savaş çıkmadan uluslararası aktörlerin sorumluluk alması gerektiğini vurguluyor.” dedi. (İLKHA)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —