9897,4%-0,20
36,30% 0,09
37,87% -0,14
3424,36% 0,10
5657,33% 1,18
İstanbul İlim Ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Siyasetçi Said Yüce, HÜDA PAR'ın Diyarbakır'da düzenlediği "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" programında bir konuşma gerçekleştirdi.
Çalıştayın ikinci gün oturumunda "Risale-i Nur'da Kürt Meselesi ve Çözümleri" başlıklı bir sunum gerçekleştiren Yüce, Kürt meselesinin çözümünün Kur'an'ı Kerim'deki evrensel ilkelerle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı.
Ayrıca, Bediüzzaman Said Nursi'nin 117 yıl önce ortaya koyduğu çözüm önerilerinin, günümüzün karmaşık sorunlarına hala geçerli ve uygulanabilir bir rehber sunduğunu belirten Yüce, bu önerilerin eğitim, birlik ve insanlık değerleri temelinde şekillenen bir yaklaşım sunduğunu ifade etti.
"Diyarbakır bir şehri Bediüzzaman'dır"
Yüce, konuşmasında Bediüzzaman Said Nursi'nin bu topraklardaki izlerinden bahsederek, "Diyarbakır'dayız. Hazreti Üstad Bediüzzaman'ın hayatında önemli bir mekan olan Diyarbakır onun gezdiği, yaşadığı Risale-i Nurları telif ettiği bütün beldeler gibi bizim nazarımızda bir şehri Bediüzzaman'dır. Bu şehri Bediüzzaman'da olmaktan duyduğu memnuniyeti bir kez daha dile getirmek istiyorum." dedi.
"Bu belde tarihlerin dönüm noktası olarak kaydedildiği mübarek beldedir"
Yüce, Bediüzzaman’ın burada yaptığı münazaralar ve sohbetlerin, onun eserlerine katkı sağladığını ve bu coğrafyada verdiği mesajların günümüze kadar ulaşan önemli metinler olduğunu belirterek, şöyle dedi:
"Bu belde tarihlerin dönüm noktası olarak kaydedildiği bir mübarek beldedir. Bediüzzaman, gençliğinin en heyecanlı günlerinde uğradığı bir gönül beldesidir Diyarbekir. Meşrutiyetin ilanından sonra Van dolaylarındaki Ertoşi aşiretlerinden başlayarak köylere, aşiretlere meşrutiyet anlatmak için çıktığı seyahatin önemli duraklarından birisidir Diyarbekir. Evet bugün bize elmas değerinde hakikatler sunan münazarat, muhakemat isimli eserleri bu coğrafyada yaptığı münazaraların ve sohbetlerin mahsulüdür. Osmanlı'nın son devrinde bütün problemlerin çözümü olarak ortaya koyduğu Medresetüzzehrasının faydaları ve hakikatleri konusunda ilk kez ulemayı ve ehli hamiyeti aydınlatmış, onun faydalarını o günün insanlarına kabul ettirmişti. Üstat Bediüzzaman Hazretleri birinci cihan harbinden az önce telifine başladığı işaretül hicaz isimli muhteşem tefsirini iki diyanet işleri başkanımız malumunuz bastı bu eseri."
Yüce, konuşmasının devamında, "Savaş günlerinde yine yeğeni ve talebesi Molla Habib Efendi'ye kah siperde kah at sırtında dikte ettiriyordu. Ruslara direndikleri son nokta Bitlis'in de istilası tehlikesi baş gösterince bu harika tefsirin ilk müsveddelerini yanında çarpışan kardeşi Molla Abdülmecid ile Diyarbekir'e gönderdi. O muhteşem eser 1916'da o savaş sırasında buraya geldi ve Üstat Bediüzzaman Hazretleri iki buçuk sene Sibirya'daki esaretinden döndükten sonra yine bir talebesi vasıtasıyla kendisine ulaştırıldı ve Enver Paşa'nın da desteğiyle o zaman İstanbul'da basıldı." diye konuştu.
"Ümmetin bütün sorunları gündemindeydi"
Bediüzzaman'ın Bitlis'te 2 Mart 1916 günü Ruslara esir düştüğünü anımsatan Yüce, "Kürtlerin yaşadığı sorunların belgesel ölçeklerin çok ötesinde olduğunu anladığı günlerde 1907 yılında İstanbul'a doğru yola çıktı. Hayatında ilk kez doğduğu köyün dışına çıkarken ömrünün sonuna kadar olduğu gibi ümmetin bütün sorunları gündemindeydi. Ancak o günlerde ve daha sonralarda Anadolu'nun ücra kasabalarında, sürgünlerde, bağlarında, dağlarındayken de bu coğrafyadan bir an bile olsun kopmadı. Isparta'daki Çam Dağlarının zirvelerinde şarkın yalçın kayalıklarında geçirdiği asude günleri hep yad etti." ifadelerini kullandı.
"Kürtler neye muhtaçtır' diye soruyordu"
"Neden gelmişti İstanbul'a, ne istiyordu?" diyen Yüce, konuşmasında "Önce Yıldız Sarayı'nın kapısını çaldı. Dostu olan Vali Tahir Paşa'nın mektubuyla müracaat ederek Sultan Abdülhamit ile görüşmek istedi ancak muharebeyn paşaları onun bu isteğini cevapsız bıraktılar, engellediler. Ancak o İstanbul'a geliş hikâyesinden asla geri dönmedi. Taleplerini günün gazetelerinde neşrettiği makalelerinde dile getirmeye başladı. İşte meşrutiyetin o ilk günlerinde her fırsatta gazete, dergi sayfalarında ve meydanlarda düşüncelerini dile getiriyordu. 'Kürtler neye muhtaçtır' diye soruyor ve bu suale cevap bulmak için geldiği İstanbul'da ne aradığını dile getiriyordu." diye ekledi.
Bediüzzaman'ın Kürt halkına nasihati
Yüce, Bediüzzaman'ın, 1907’de Kürt halkına hitaben yazdığı yazısında, üç ana soruna dikkat çektiğini belirtti: "Mesela, 117 yıl önce Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi’nde kaleme aldığı 'Bediüzzaman Molla Said-i Kürdî’nin Nesâyihi' başlıklı makalesinde şöyle sesleniyordu: 'Ey Kürd Halkı!' Birlikte kuvvet, beraberlikte hayat, kardeşlikte saadet, hükümette selamet vardır. Birlik bağını ve muhabbet, sevgi ipini sağlam tutunuz. Ta ki sizi belalardan kurtarsın. İyice dinleyiniz, size bir şey söyleyeceğim; Biliniz ki, bizim üç cevherimiz vardır ki bunlar kendilerini muhafaza etmemizi, korumamızı bizlerden istemektedirler. Birincisi: İslamiyet’tir ki milyonlarla şehidin kanı onun uğruna dökülmüştür. İkincisi: İnsaniyettir ki ilmi, fikri çalışmalarla, fazilet ve insaniyetimizle kendimizi dünyaya göstermeliyiz, kabul ettirmeliyiz. Üçüncüsü: Milli kimliğimizdir ki bizim onurumuzdur. Bizler, çalışmalarımızla ve milli kimliğimizi, kültürümüzü koruyarak, tarihten bizlere bıraktıkları bu miras, iyilikleri ile var olan, yaşayan ecdadımızın ruhlarını kabirlerinde şad etmeliyiz, bizimle gurur duymalarını sağlamalıyız. Üç de düşmanımız vardır ki bizi harap ediyor: Biri, fakirliktir: İkincisi, cehalet, üçüncüsü eğitimsizliktir.' Bediüzzaman'ın 117 yıl önce söylediği bu üç düşmana karşı mukavemet etmeliyiz diyor. Hakikaten bu kadar sene geçmiş olmasına rağmen bu üç düşmanda hiçbir değişiklik olmadı. En büyük problemimiz, düşmanımız cehalettir."
"Kur'an'ı Kerim ihtilafın reçetesini ittifak olarak söylüyor"
Konuşmasında, Bediüzzaman'ın, Medresetüzzehra projesinin de önemli bir öğreti olduğunu vurgulayan Yüce, "Onun Medresetüzzehra fikri, fen bilimleri ile din bilimlerinin beraber okutulması aslında Kur'an'ı Kerim'de ve ilk nazil olan İkra ayetine baktığımız zaman orada 'Oku' denilen şey kainat kitabını okumaktır. Yüzlerce ayet kainat kitabını okumamızı istiyor ama bizim ne klasik İslami medreselerimizde, ne bugünkü hutbelerde, ne iftar programlarında asla bu kevni ayetlerden bahsetmiyorlar. Kur'an'ı Kerim fakirliğin de, sanatın da, ticaretin de, teknolojinin reçetesini söylüyor. İhtilafın da reçetesini ittifak olarak söylüyor." şeklinde konuştu.
"Bediüzzaman son günlerinde Kürtlerin temel sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getiriyordu"
Bediüzzaman'ın, Kürt halkının ve Türk halkının kardeşliğine verdiği önemi de hatırlatan Yüce, "Bediüzzaman'ın son vasiyeti; Okumak, okumak, okumak. El ele vermek, el ele vermek, el ele vermektir. 1908’in son günlerinde İstanbul’da 'Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi'nde çıkan yazısında, Kürtlerin dert ve dermanlarını, temel sorunlarını ve çözüm önerilerini oldukça veciz şekilde, akıcı ve anlaşılır bir Kürtçe ile dile getiriyordu. 'Ey Kürtler' hitabı ile başlayan bu sesleniş, adeta bir manifestoydu. Kürt toplumunu muhatap alan tarihi bir bildirge ve yol gösterici bir bildiri metniydi. Hâlâ güncel ve geçerliliğini koruyan bu metin, Kürtlerin ihtişamlı tarih ve medeniyetlerinin dinamiklerine işaret ederek, buna yaraşır parlak bir geleceğin inşası için medeni, makul ve meşru metotlar göstermekte, yol haritası sunmaktadır." ifadelerini kullandı.
"Hak ve hürriyetlerle ilgili çok önemli tespitleri var"
Konuşmasının devamında Yüce, "Merkezi Van’da olmak üzere değişik bölümlerinin Bitlis ve Diyarbakır’da kurulması planlanan ve Arapça, Kürtçe ve Türkçe eğitim ön gören Medresetüzzehra, Zehra Üniversitesi projesiyle pratik alt yapısı da oluşturulan bu mesaj ve manifestonun sesi, söz konusu bu baskı ve şiddet ortamında duyulmaz hale getirildi denilebilir. Hak ve hürriyetlerle ilgili çok önemli tespitleri var. 'Biz İslâm’ı terk ettiğimiz için geri kaldık, Batı dünyası gibi değil; eğer tekrar geri İslâm’a döner de onu yaşar isek, nasıl ki geçmişte yüksek bir medeniyetin kurulmasında İslâm öncülük etmiş ise, günümüzde de aynı şekilde yükselmemiz için bir öncülük edecektir!' diyordu."
"Said-i Nursî hayatı boyunca İslâm birliği ve ümmetin birliği üzerinde durmuştur"
Konuşmasına devamla Yüce, "Kürlerin saadetinin de, İstanbul’un saadetinin de birbirine bağlı olduğunu biliyor ve çok net olarak ifade ediyordu: 'Ben Kürdistan’da dünyaya geldim. Fakat bütün hayatım Türklerin arasından geçti. En çok onlara hizmet ettim. Ben bu milletin kardeşliğini, birliğini, beraberliğini esas alıyorum.' diyordu. Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî hayatı boyunca iki şeyin üzerinde durmuştur: Bir, İslâm birliği ve ümmetin birliği. Bütün bir İslâm dünyasının sorunlarıyla ilgilenmiştir. Müslümanların, yeni kapitalist ve materyalist dünyaya karşı yekvücut fikri ve siyasi bir duruş içerisinde olmasını savunmuştur. Onun ittihad-ı İslâm fikri, Müslüman kavimler birliği, hem bütün Müslümanların hukukunu eşitleyen, bir gören, Kürdü, Türkü, Arabı, Çerkezi eşit gören, hem de Müslüman olmayan herkesin de hakkını teslim eden bir anlayıştı. İşte Kürt meselesindeki duruşu da budur." dedi.
"Çözümü İttihad-ı İslam olarak görüyordu"
Bediüzzaman'ın, İstanbul'a geldiğinde Sultan Abdülhamit’ten Van, Bitlis ve Diyarbakır’da Arapça, Türkçe ve Kürtçe eğitim verecek üniversiteler kurmasını istediğini hatırlatan Yüce, şunları söyledi:
"İlk İstanbul’a geldiği zaman 1907’de yaptığı yine ilk iş Sultan Abdülhamid’den Van, Bitlis ve Diyarbekir’de, Arapça, Türkçe ve Kürtçe öğrenim yapacak, tedrisat yapacak birer üniversite istemek olmuştur. Ömrünü, insanlığın felahı ve İslam’ın ittihat ve terakkisine hasr eden Bedüzzaman’ın kavmiyetçilik (ırkçılık) meselesindeki görüşü, Kur’an ve sünnetten mülhemdir. Dolayısıyla Said Nursi’nin bu yöndeki görüşleri, zekâ ürünü veya şahsi olmaktan ziyade, Asr-ı Saadetin insan, hayat ve ümmete dair, emir ve uygulamalarını 20 ve 21. yüzyıla taşımaktan ibarettir. Bu itibarla Bedüzzaman’ın, güncel olan terör hadisesine bakışı, bir Türk, Kürt ve Arap gibi unsuriyet meselesi olmanın ötesinde, bir ümmet meselesi olup, çözümü de İttihad-ı İslam olarak görmektedir. Bu çözüm önerilerin ne denli işe yaradığına ise tarihi olaylar teyit etmektedir."
"Ne zaman İslam etrafında toplandık, o zaman hep muvaffak olduk"
Kürt meselesinin çözümü için eğitim ve kültürel birlikteliğin önemine değinen Yüce, "Ne zaman ki İslam etrafında toplandık ve üst çatı ümmet çatısı oldu; O çatının altında olduk, o zamanlar hep muvaffak olduk. Türklük de çok yapıldı, hala da yapılıyor mu, Türkleştirme çabaları… Belki de bugünkü hadiselerin pek çoğunu tetiklemesine vesile oldu. Biz eğer bugün güncel konuları, sorunları konuşup bataklığı kurutmak gibi temeline inip tedavi edeceksek, tedavi eğitimden geçer. Ama Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi bir eğitimden, yani Kur'an'i metotla; Fen bilimleri, din bilimleri o ittihat çatısı altında… Dolayısıyla bu Medresetüzzehra projesi ve İttihad-ı İslam önemli." dedi. (İLKHA)