9486,56%0,12
39,27% 0,00
44,94% 0,00
4255,72% 0,46
6833,74% 0,00
Siyonist savaş bakanlığı yaptığı açıklamada, savunma ihracatının 14,8 milyar dolara ulaştığını, bunun rekor seviyede olduğunu ve bir önceki yıla göre yüzde 13 artış olduğunu söyledi.
İmzalanan sözleşmelerin yaklaşık yarısı 100 milyon doların üzerinde değere sahipken, Avrupa ülkeleri toplam anlaşmaların yüzde 54'ünü oluşturarak, kıtayı işgalci rejimin en büyük savunma ihracat ortağı haline getirdi.
Hava savunma sistemleri, 2023'te yüzde 36 olan toplam anlaşmaların yüzde 48'ini oluşturarak 2024'te ihracatın en büyük payını oluşturdu. Uydu ve uzay sistemleri de büyük bir büyüme kaydetti ve bir önceki yıl yüzde 2 olan ihracatın yüzde 8'ine yükseldi.
Öte yandan savunma sanayi ve silah satışı ihracatında, Asya ve Pasifik bölgesinin yüzde 23, işgalci rejim ile normalleşme anlaşmaları imzalayan Arap ülkelerininse yüzde 12 orana sahip olduğu açıklandı.
Batı’nın “İnsan Hakları” çelişkisi ve Arap ülkelerinin "ikiyüzlülüğü"
İşgalci siyonist rejimin 2024 yılında 14,8 milyar dolarlık rekor savunma ihracatı, sadece ekonomik bir başarı olarak değil; aynı zamanda küresel siyasetin çarpıklığını ve çifte standardını da gözler önüne serdi.
İşgalci rejimin savunma sanayisindeki bu rekor büyüme, yalnızca kendi teknolojik altyapısıyla değil, aynı zamanda Batı'nın, özellikle Avrupa'nın, ve bazı Arap ülkelerinin zımni ya da açık desteğiyle mümkün oldu.
Siyonistlerin en büyük savunma ihracat ortağının Avrupa ülkeleri olması, Batı’nın insan hakları ve uluslararası hukuk söylemlerinin ne denli ikiyüzlü bir zeminde işlediğini bir kez daha ortaya koydu.
Aynı Avrupa, Gazze'de sivillerin toplu şekilde öldürülmesini, hastanelerin, okulların ve kamusal alanların bombalanmasını eleştirir ve kınar gibi yaparken, bir yandan da bu yıkımda kullanılan savunma sistemlerinin finansörü ve müşterisi olmaktan geri durmuyor.
Bu sistemlerin satışına milyar dolarlarla katkıda bulunan Avrupa ülkeleri, aslında işgalci rejimin askeri gücünün ve saldırganlığının arkasındaki maddi zemini oluşturuyor.
İşgalin savunma alanındaki bu rekor oranında pay sahibi olan bazı Arap ülkelerinin tutumunun da sorgulanması gerekiyor. İşgal rejimi ile diplomatik, ekonomik ve hatta savunma alanında ilişkilerini normalleştiren Körfez ülkeleri başta olmak üzere bazı Arap devletleri, halklarının büyük bir kısmının Filistin ile dayanışma içinde olmasına rağmen, "siyasal elit" düzeyde bu katliama karşı açık bir tavır almaktan uzak duruyor.
Arap ülkeleri, "işgal ile işbirliği yaparak barışa zemin oluşturma" gibi ütopik bir düşüncenin arkasına saklanmış olabilir ancak barışın zemini, saldırgan bir ülkenin askeri gücünü desteklemekle değil; işgali, ablukayı ve insan hakları ihlallerini sona erdirmekle kurulabilir.
Silahların talep görmesinin nedeni: Gerçek savaş alanlarında test edilmesi!
Siyonist savaş bakanlığının "israil sistemlerinin çatışmalarda kullanılmasının uluslararası talebi artırdığı" açıklaması, aslında modern çağın en ahlaki çöküntüsünü açıkça ortaya koyuyor.
Silahlar, masum insanlar üzerinde test ediliyor ve sözde “başarılı!” olduğu görüldükçe satışı artıyor. Siyonist vahşetin kan gölüne çevirdiği Gazze bu anlamda bir test sahasına, sivil halk ise bu sistemlerin hedef tahtasına dönüştürülmüş durumda. Bu tabloya rağmen işgal ile savunma anlaşmaları yapan ülkeler, bu vahşetin dolaylı ortakları değil de nedir? (İLKHA)