11275,55%0,33
42,59% 0,03
49,67% 0,25
5752,15% -0,26
9278,67% 0,00
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle, dünyanın farklı bölgelerinde uzun süredir devam eden savaşları, işgalleri, etnik ve dinî ayrımcılığı, zorla yerinden edilmeleri ve sistematik hak ihlallerini bir kez daha hatırlatmak; mazlum coğrafyalar için güçlü bir ses yükseltmek amacıyla ortak bir basın açıklaması düzenlendi
İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen basın toplantısına; İHH İnsani Yardım Vakfı, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD), Mülteci Dernekleri Federasyonu (MÜLDEF), MAZLUMDER, Özgür Der ve Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği destek verdi.

"Dünya İnsan Hakları Günü'nün 77. Yılı: İnsan haklarımız vazgeçilmezlerizdir" başlığıyla STK'lar tarafından hazırlanan ortak basın bildirisini okuyan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) Başkanı Abdullah Resul Demir, "10 Aralık 1948'de, herkesin yalnızca insan olmaktan kaynaklanan onur ve haklara sahip olduğunu ilan eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Bu tarh 1950 yılından bu yana her yıl Dünya İnsan Hakları Günü olarak anılmaktadır. Beyanname; yurttaşlık statüsü, kimlik, cinsiyet, inanç, etnik köken, siyasi görüş ya da sosyoekonomik durum ayrımı gözetmeksizin hakların evrensel, bölünemez ve devredilemez olduğunu vurgulamakta; devletlere bu haklara saygı gösterme, ihlallere karşı koruma ve hayata geçirme yönün de açık bir yükümlülük yüklemektedir." dedi.
İslam coğrafyalarından gündelik vazgeçilmezler, temel haklar gasp ediliyor
Kabulünden 77 yıl sonra İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin uluslararası hukuk düzeninin temel referanslarından birisinin evrensel bir normatif çerçeve olarak önemini koruduğunu belirten Demir, "Filistin'de, Sudan'da, Doğu Türkistan'da, Arakan'da, Yemen'de, Kongo'da, Kırım'da ve dünyanın dört bir yanında eş zamanlı olarak şahit olduğumuz asimilasyon, emek sömürüsü, zorla yerinden etmeler, kitlesel katliamlar, sistematik hak ihlalleri ve soykırım politikaları, bu normatif çerçeve ile sahadaki gerçeklik arasında derin bir uçurum bulunduğunu göstermektedir. Birleşmiş Milletler, bu yıl İnsan Hakları Günü'nü, insan haklarının gündelik yaşamın tam merkezinde yer aldığını vurgulayan 'İnsan Hakları: Gündelik Vazgeçilmezlerimiz' temasıyla anmaktadır. Bu tema ile barınmadan temiz suya, gıdaya erişimden güvenli bir çevreye, ifade özgürlüğünden eğitim hakkına kadar hakların bir ayrıcalık değil, hayatın en sıradan anlarını mümkün kılan asgari müşterekler olduğu hatırlatılmaktadır. Ne var ki; Gazze ve Batı Şeria'da soykırım, kuşatma ve bombardıman altında açlığa ve susuzluğa mahkûm edilen, göçe zorlanan Filistinliler, bölgesel güçlerin taşeron silahlı gruplarının kurbanı olan ve iç savaş, etnik temizlikle kitlesel göçle parçalanan Sudan halkı; zorla çalıştırma, kitlesel gözaltılar ve kültürel asimilasyon politikalarıyla gündelik hayatın en temel güvencelerinden yoksun bırakılan Uygurlar; Kongo'da doğal kaynak sömürüsü, silahlı çatışmalar ve cinsel şiddet sarmalında yaşamaya zorlanan milyonlar ve yıllardır süren savaş, abluka le salgın hastalıkların pençesindeki Yemen halkı, bu gündelk vazgeçilmezlerin nasıl sistematik bir biçimde gasp edildiğinin en somut örnekleri olarak karşımızda durmaktadır." diye konuştu.

Abdullah Resul Demir
"İnsan haklarında çifte standartlar son bulmalı, hakların korunması için somut adımlar atılmalı"
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin evrensellik iddiasını çifte standartların dar hesaplarına teslim etmeden adalet, hesap verebilirlik ve insan koruma mekanizmalarını güçlendirecek somut adımlar atılması çağrısında bulunan Demir, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Bugün, yukarıda bahsi geçen coğrafyalarda yaşanan ağır insan hakları ihlalleri, insanlık suçları ve savaş suçları karşısında Batı'nın ve İslam dünyasının sergilediği sessizlik, gecikmiş tepkiler ya da faili güçlü olan aktörlere yönelik 'ölçülü' eleştireler; insan hakları denilen evrensel bir adalet çağrısı olmaktan çıkarılarak, jeopolitik çıkarların bir uzantısına dönüştürüldüğünü göstermektedir. Filistin, Sudan, Doğu Türkistan, Arakan, Yemen, Kongo ve Kırım gibi coğrafyalarda yaşanan kitlesel hak ihlallerine verilen tepkilerin, failin kimliğine ve kurulan ittifak ilişkilerine göre değişiklik göstermesi, insan hakları normlarının inandırıcılığını aşındırmakla kalmamakta; aynı zamanda mağdurların adalet duygusunu zedeleyerek küresel düzeyde derin bir güvensizlik üretmektedir. Bizler, insan hakları savunucuları olarak, bu tablo karşısında İslam dünyasına ve uluslararası topluma insan hakları yükümlülüklerini bir kez daha hatırlatmak isteriz. İslam ülkelerinden beklentimiz; bir yandan kendi sınırları içinde ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, mülteci ve göçmen hakları gibi alanlarda uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu politikalar benimserken diğer yandan dış politikalarında Filistin'den Yemen'e, Sudan'dan Kongo ve Doğu Türkistan'a uzanan coğrafyalarda hukuk dışı uygulamalara karşı, açık, tutarlı ve ilkel bir tutum sergilemelerdir. Uluslararası topluma düşen ise sivillerin korunmasını ve insan haklarını merkeze alan, savaş suçları ve ağır ihlaller karşısında yaptırım, diplomatik baskı, silah satışlarının sınırlandırılması ve bağımsız soruşturma mekanizmalarının işletilmesi gibi somut araçları devreye sokan bir irade ortaya koymaktır. Son söz olarak; dünyadaki tüm siyasi aktörler, kurumları ve uluslararası yapıları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin evrensellik iddiasını çifte standartların dar hesaplarına teslim etmeden, adalet, hesap verebilirlik ve insan koruma mekanizmalarını güçlendirecek somut adımlar atmaya davet ediyoruz. Burada bir arada bulunduğumuz insan hakları savunucularıyla birlikte, bu düzenin değişebilir olduğuna dair ısrarımızı sürdürüyor, herkes için insan haysiyet ve şerefine yakışır bir hayatın mümkün olduğu bir dünya kurma hedefinden vazgeçmediğimizi 10 Aralık vesilesiyle bir kez daha ilan ediyoruz."

Kaya Kartal
Temel haklar talep edilmeye devam edilecek
"İnsan hakları mekanizmalarının ve insan hakları söyleminin maalesef büyük oranda ezildiği bir dönemden geçiyoruz." Diyen MAZLUMDER Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, "Bu söyleminin artık ciddi anlamda tartışılır olduğu bir döneme girdik maalesef. Gazze'de yaşanan son soykırım süreci ve hatta ateşkes adı altında yürütülen süreçten sonra katliamlar bu mekanizmaları da, bu söyleminde ciddi anlamda sorgulanır hale getirdi. Her şeye rağmen bir taraftan da yaşam hakkı, insanın şeref ve haysiyetinin dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil yargılanma gibi veya yabancılar açısından baktığımızda; ülkelere sığınan insanlar, özellikle siyasi sığınmacılar açısından baktığımızda, geri gönderme yasağı gibi çok temel bir müktesebat da önümüzde duruyor. Biz her şeye rağmen, Gazze'de yaşanan soykırım sürecine rağmen, bugün dünyada yaşanan soykırımlara ve hak ihlallerine ve buna kayıtsız kalan uluslararası insan hakları mekanizmalarına, örgütlerine, devletlere, ulus devletlere, bölge devletlerine rağmen bu saydığımız başlıklarla ilgili talepkârız ve bunların takipçisiyiz. Bugün burada imzacı kurumların çoğu dikkat ettiyseniz buraya sığınan insanların oluşturduğu veya bu insanlarla birlikte mücadele eden bizlerin içerisinde olduğu kurumlar. Bunlar açısından baktığımızda da biz bu coğrafyanın tıpkı geçmişte olduğu gibi buraya sığınanlar açısından güvenli bir yuva, izzetli, şerefli, onurlu aileleriyle birlikte rahat bir şekilde yaşayabilecekleri bir yuva olmasını arzu ediyoruz. Bunun önüne geçecek her şeyin de karşısında olduk olacağız" şeklinde konuştu.

Abdureşit Eminhaci
"İnsan hakları ihlalleri artık umursanmaz hale geldi"
Toplantıda bir konuşma yapan Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Başkanı Abdureşit Eminhaci, "10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, biz Doğu Türkistanlılar olmak üzere Filistin, Sudan, Kongo, Kenya, Yemen ve Arakan gibi bölgelerdeki halklar için her sene, insan haklarının ne kadar güzel bir olduğunu kutladığımız değil ne kadar fazla insan hakları ihlallerine maruz kaldığımız, ne kadar insanımızı kaybettiğimiz, kaç milyon insanın hala tutsak olduğu ya da kaç milyon insanın öldürüldüğünü dünyaya söyleyeceğimiz bir gün haline gelmiştir. Aynı şekilde biz Doğu Türkistanlılar olarak da dünyada gördüğümüz şey insan hakları ihlallerinin daha da çoğaldığı ve dünyanın artık umursamadığı bir döneme giriyoruz. Böyle bir dönemde Türkiye devleti, halkı ve sivil toplum dahil olmak üzere bu insan hakları bağlamının ilkelerinin insan onurunun korunması üzerine bir duruş sergilemesi, mazlum coğrafyalarla beraber burada bulunması, buna yönelik ulusal ve uluslararası çapta çalışmalar yürütülmesi çok önemlidir." dedi.

Musa Üzer
"Batı merkezli insan hakları beyannamesinden vazgeçilip değerlerimize uygun düzenlemeler yapılmalı"
Evrensel olarak ifade edilen insan hakları perspektifinin İkinci Dünya Savaşı sonrasında galip devletler tarafından belirlendiğini ve beyaz insanın esas alınarak ortaya konulduğunu ifade eden Özgür Der Genel Sekreteri Musa Üzer, "Maalesef Türkiye'nin de imza koyduğu ve yasal hukuki mevzuatını düzenlemiş olduğu şey bu eksik perspektife dayanmaktadır. Bunu da biz özellikle de mültecilik hukukunda mültecilerle ilgili mevzuatta ve düzenlemelerde görmekteyiz. Biz, 'Dünya İnsan Hakları Günü' olarak ifade edilen bu günde Türkiye'nin acilen bu mevzuatı ve bu çerçeveyi düzenlemesi değil, sil baştan yeni bir perspektifle düzenlemesini istiyoruz. İnsan hakları perspektifini bu Batı merkezli geliştirilen ırkçı, beyaz insan merkezli perspektifi yerine değerlerimize uygun, evrensel, adil, hakkaniyete dayalı bir düzlemde olması gerekiyor." diye konuştu.

Reşat Başer
"Tozlu rafları kaldırdıkları insan hakları beyannamesini masaya değil sahaya inmelidir"
Program sonunda bir konuşma yapan İHH Yönetim Kurulu Üyesi Reşat Başer ise şu ifadeleri kullandı:
"Birleşmiş Milletlerden bugün isteyebileceğimiz en önemli noktalardan birisi, tozlu raflarına kaldırdıkları insan hakları beyannamesini masaya değil sahaya indirmesidir. Artık yeryüzünde acının tarif edilemez düzeye geldiği bir süreç içerisinde bunun ivedilikle uygulanabilir hale gelmesi gerekiyor. Yalnızlığa terk edilen Filistin-Gazze, acısını bile paylaşamayan Doğu Türkistan, sesini duyuramayan, yaşadığını dahi kanıtlayamayan Arakanlı kardeşlerimiz, maalesef henüz sesi duyulamayan Sudanlı kardeşlerimiz, varlığı kabul edilen ama acılarıyla alakalı hala önümüzde olmayan Yemen gibi onlarca ülkeden bahsediyoruz." (İLKHA)