Türkiye’de Barış Süreçleri ve Siyasal İkilemler

Barış, bir toplumun en temel ihtiyacı ve en büyük arzularından biridir. Özellikle etnik, ideolojik veya dini sebeplerle uzun yıllar boyunca süren çatışmaların yıprattığı ülkelerde barış süreci, yalnızca bir uzlaşı arayışı değil, aynı zamanda toplumun geleceğine yapılan en büyük yatırımdır. Ancak barış süreçleri, sadece iyi niyetle değil, aynı zamanda tutarlılık ve güvenle ilerletilmesi gereken karmaşık süreçlerdir. Türkiye’de ise bu konuda yaşanan gelişmeler, maalesef sıklıkla çelişkilerle anılıyor.

Ahmet Türk ve Barış Süreci 

Ahmet Türk, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini yürütürken terörle ilişkilendirilerek görevden alınan isimlerden biridir. Ancak aynı Ahmet Türk, geçmişte çözüm sürecinin sembol isimlerinden biri olarak lanse edilmiştir. Bu çelişki, Türkiye’nin barış süreci arayışında yaşadığı temel sorunları özetler niteliktedir. Bir yandan terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürüldüğü belirtilirken, diğer yandan geçmişte bu mücadelenin sona erdirilmesi adına Ahmet Türk gibi isimlerin öne çıkarılması, siyasal tutarlılığın sorgulanmasına neden olmaktadır.

Barış süreci, 2009’da “Demokratik Açılım” adıyla başlayıp 2013’te “Çözüm Süreci” olarak devam eden, ancak 2015’te sona eren bir girişimdi. Bu süreçte Abdullah Öcalan’ın mesajlarının kamuoyuyla paylaşılması, PKK’nın silah bırakmaya ikna edilmesi hedeflenmişti. Ancak süreç boyunca hükümetin ve siyasi partilerin söylemleri tutarlılıktan uzak bir görüntü sergiledi. Bir gün “şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganıyla halkın desteğini kazanmaya çalışan siyasetçiler, ertesi gün Öcalan’ın mektubunu okutarak barış çağrısı yapıyordu.

Bu çift anlamlılık, barış sürecinin halk nezdinde bir güven kaybına uğramasına yol açtı. Bir yanda “terörle mücadele” söylemi yükseltilirken, diğer yanda terör örgütünün lideriyle müzakere masasına oturulması, sürecin temellerini zayıflattı. Halkın bir kesimi bu çelişkiler yüzünden barış sürecine destek vermedi, diğer kesim ise hükümetin gerçekten barışı hedefleyip hedeflemediğinden şüphe etti.

Bahçeli’nin Açıklamaları ve Türkiye’nin Siyaseti

Bugün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin barış sürecine dair olumlu mesajları da benzer bir çelişkiyi gözler önüne seriyor. Barış süreci başladığında bu sürece karşı çıkan, çözüm sürecini vatan hainliği olarak nitelendiren Bahçeli, bugün Abdullah Öcalan’ın barış için bir araç olarak kullanılabileceğini ifade edebiliyor. Bu durum, Türk siyasetinde tutarlılık sorununu bir kez daha gündeme getiriyor.

Eğer sıradan bir vatandaş, Öcalan’ın meclise gelip barış için propaganda yapmasını teklif etseydi, büyük ihtimalle “terör propagandası” yapmakla suçlanır ve yargılanırdı. Ancak bu teklif bir siyasi liderden geldiğinde herhangi bir tepkiyle karşılaşmaması, hukuk ve siyaset arasındaki çift standartların bariz bir örneğidir.


Barış Sürecinden Ne Anlamalıyız?

Barış süreci, çatışmaları sona erdirmek ve toplumsal huzuru sağlamak adına yapılan bir girişimdir. Ancak barış süreci, yalnızca söylem düzeyinde kaldığında ve samimi bir şekilde yürütülmediğinde başarıya ulaşması mümkün değildir. Türkiye’nin geçmiş deneyimlerinden çıkarılması gereken birkaç temel ders bulunmaktadır:

Tutarlılık ve Güven: Barış süreçleri, halkın ve tarafların güvenini gerektirir. Tutarsız açıklamalar ve eylemler, sürecin güvenilirliğini zedeler.

Siyaset Üstü Yaklaşım: Barış, siyasal çıkarların üstünde bir olgudur. Her siyasi parti kendi çıkarını gözettiğinde süreç, siyasal manevraların kurbanı olur.

Adalet ve Hukuk: Barış süreçleri, adalet duygusunu zedelememelidir. Adalet ve barış bir arada sağlandığında, toplumsal kabul daha kolay gerçekleşir.

Toplumsal Katılım: Barış süreçleri yalnızca siyasi elitlerin meselesi olarak görülmemelidir. Toplumun tüm kesimlerinin sürece katılımı sağlanmalıdır.

Sonuç olarak: Türkiye’nin Yol Ayrımı

Türkiye, uzun yıllardır devam eden çatışmaların yükünü taşıyor. Bu çatışmalar, yalnızca siyasetçilerin değil, toplumun her kesiminin yaralarını derinleştiriyor. Ancak barış süreci, bu yaraları sarmak için bir fırsattır. Türkiye, geçmişte yaptığı hatalardan ders alarak daha tutarlı, daha adil ve daha kapsamlı bir barış süreci tasarlamalıdır.
 

Barış, bir ödünleşim değil, bir kazan-kazan süreci olmalıdır. Eğer siyasetçiler bunu başarabilirlerse, Türkiye’nin huzurlu geleceği için önemli bir adım atılmış olacaktır. Ancak barış sürecinin siyasal çıkarlara alet edilmesi, yalnızca mevcut çatışmaları derinleştirir ve toplumun barışa olan inancını tamamen yok eder.



Mehmet Salih SEYHAN

Adalet, Güven ve Barış: Türkiye’nin Kaçırdığı Fırsatlar

.

Tarih: 24.01.2025 12:00 Güncelleme: 09.01.2025 12:42