Toplumda zeki ya da üstün yetenekli çocuklar, çoğu zaman “akıllı çocuk” etiketiyle tanımlanır. Bu etiket, onların sadece potansiyellerini değil, aynı zamanda üzerlerine yüklenen büyük beklentileri de simgeler. Ancak “akıllı çocuk sendromu” olarak bilinen bir olgu, bu çocukların sürekli yüksek performans gösterme zorunluluğu hissetmeleri ve buna bağlı olarak duygusal ve sosyal zorluklar yaşamaları anlamına gelir. Peki, bu çocuklar gerçekten kendilerini ifade edebiliyorlar mı? Yoksa başarı beklentilerinin baskısı altında ezilip kendilerini kaybediyorlar mı? Bu yazıda, akıllı çocuk sendromunun ne olduğunu, bu çocukların yaşadığı zorlukları ve onlara nasıl yardımcı olabileceğimizi ele alacağım.
“Akıllı çocuk” olarak tanımlanan bireylerin karşılaştığı ilk zorluk, çevrelerindeki insanların onlardan sürekli en iyisini beklemesidir. Öğretmenler, aileler ve arkadaşlar, bu çocukların her zaman en başarılı, en hızlı öğrenen ve en problem çözen olmalarını beklerler. Örneğin, bir sınıfta sürekli en yüksek notları alan bir öğrenci, bir sınavda beklenmedik bir sonuç aldığında, hem kendisi hem de çevresi için büyük bir hayal kırıklığı yaşanabilir. Bu da öğrencinin kendine olan güvenini zedeler ve performans kaygısını artırır.
Bir diğer zorluk, bu çocukların duygusal gelişimlerinin ihmal edilmesidir. Zekâlarına odaklanılan bu çocukların duygusal dünyaları genellikle göz ardı edilir. “Sen akıllısın, üstesinden gelirsin” gibi söylemler, onların da diğer çocuklar gibi desteğe ve anlayışa ihtiyaç duyduklarını unutturur. Oysaki akıllı çocuklar da duygusal anlamda yalnız hissedebilirler ve çevrelerindeki kişilerle sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanabilirler.
Örnek vermek gerekirse, üstün yetenekli bir çocuğun sınıf arkadaşlarıyla arasındaki iletişim, onun farklı düşünme biçimi nedeniyle zor olabilir. Bu çocuklar, yaşıtlarından farklı ilgi alanlarına sahip oldukları için dışlanma riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Böyle bir durumda, çocuk ya kendini geri çeker ve yalnızlaşır ya da diğer çocuklara uyum sağlamak için kendi kimliğini bastırır.
Akıllı çocuk sendromu, bir çocuğun zekâsının sadece akademik başarılarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda onun duygusal ve sosyal gelişiminin de dikkate alınması gerektiğini hatırlatan bir olgudur. Bu çocuklara en iyi şekilde yardımcı olabilmek için onlara sadece başarıları üzerinden değer vermek yerine, duygusal ihtiyaçlarını anlamak ve onları her yönüyle desteklemek önemlidir. Çocukların kendilerini baskı altında hissetmeden öğrenmeleri, hata yaparak da gelişebileceklerini fark etmeleri gerekir.
Ebeveynler ve öğretmenler, akıllı çocukların da hata yapmaya, başarısız olmaya ve duygusal destek almaya hakkı olduğunu bilmelidir. Çünkü bir çocuğun gerçek başarısı, sadece yüksek notlar almakla değil, kendi potansiyelini keşfetmesi ve mutlu bir birey olarak büyümesiyle ölçülür. Akıllı çocuk sendromunu aşmanın yolu, çocuklara kendilerini oldukları gibi kabul edebilecekleri bir alan açmaktan geçer. Aksi takdirde yaşamları boyu başarılı ama mutsuz, uslu ama içi içini yiyen, anlayışı ama anlaşılmamış, başkalarını dinleyen fakat kendisi dinlenilmemiş, sürekli onay görmek için çaba sarf eden, başlarının görüşlerine ihtiyac duyan bireyler olacaklardır.
Sevgi ile yüksek empati ile kalın