Betül ALTINSOY
Tarih: 17.10.2023 12:07
Betül Altınsoy’un Yazar Murat ÇOKÜRETEN ile Söyleşi
Betül Altınsoy’un Yazar Murat ÇOKÜRETEN ile Söyleşi
Kısaca kendinizi anlatır mısınız?
Karlı bir zemheri gününde Diyarbakır’da dünyaya gelmişim. Eğitimin tüm aşamalarını Ankara’da tamamladıktan sonra 1991 yılında TRT’de çalışmaya başladım. Bu süre zarfında radyolarda pek çok programım yayınlandı. Bunlardan bazıları ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödüller aldı. 2018 yılında TRT İzmir Radyosu’ndan emekli oldum. Yaşamımı İzmir’de sürdürüyorum.
Mesleğiniz nedir ve bu mesleğe kaç yaşında başladınız?
Mesleğim radyo programcılığı ve radyo yöneticiliği…Ankara Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü mezunuyum. Eğitim aldığım branşta uzmanlaştığım için kendimi şanslı addediyorum. Bu işe 29 yaşında başladım. Emekli olduktan sonra da ikinci bir meslek olarak yazarlığa adım attım.
Ne kadar zamandır yazıyorsunuz? Nasıl oldu da yazmaya başladınız?
2019 yılında gezmek için gittiğim Küba’da gördüklerimden çok etkilenince, hiç aklımda yokken yazmaya karar verdim. Yapılan bir araştırmaya göre dünyada en çok gidilmek istenen ülkenin Küba olduğunu öğrenmiştim. Küba’yı görmek istedikleri halde olanakları elvermediği için gidemeyen çok sayıda insan olduğunu düşününce, Küba’da yaşadıklarımı yazmak ve yazdıklarımı fotoğraflarla belgelemek ihtiyacı hissettim. Küba’dan döner dönmez aldığım notları düzenlemeye başladım. Böylece ilk kitabım “Küba Günlerim” ortaya çıktı. Kitabı okuyanlar “Küba’ya gitmiş kadar olduk!” şeklinde geri dönüş yapınca yazarlığa devam etme kararı aldım.
En çok etkilendiğiniz ve bizlere önerebileceğiniz kitaplar hangileridir? En son hangi kitabı okudunuz?
Jack London’ın “Martin Eden” kitabını herkes okumalı. Yazarın bu otobiyografik eseri muhteşem hayat dersleriyle dolu… Milan Kundera’nın “Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği”, Orhan Pamuk’un “Cevdet Bey ve Oğulları” ve Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” sını etkilendiğim kitaplar arasında sayabilirim. Son olarak Gabriel Garcia Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk” adlı eserini okudum.
Kitabınızın çıkacak olması hayatınızı nasıl etkiledi?
Radyo programlarım vasıtasıyla milyonlarca kişi ismimi duymuş olsa da kitap çıkarmak toplumun bakış açısını etkileyen çok farklı bir düzey. Kitap yazmakla zaten çıtayı çok yükseğe koymuş oluyorsunuz. Bu nedenle donanımlı olmanın yanı sıra büyük bir cesaret ve öz güven sahibi de olmalısınız. İnsanlar kitabınızı ellerine aldığında keyif almak ve yeni şeyler öğrenmek beklentisiyle okumaya başlıyor. Kitap çıkaracağınızı duyduklarında bu beklentilerinin ifadesi olarak sizi tebrik yağmuruna tutuyorlar. Eğer onların beklentilerini karşılayacak bir eser ortaya koyamazsanız okuyucuyu hayal kırıklığına uğratırsınız. Sizi kutlayanlar bu kez sırtını dönmeye başlar.
Kitabımın çıkacak olması hayatıma yeni dostluklar ekledi. Kitabım çıktıktan sonra bu dostlukların sayısının artması ve okurlarla güzel diyaloglar kurabilmek beni çok mutlu etti. Dünyadaki en güzel dostluklardan birinin yazarla okuyucular arasındaki dostluk olduğunu anladım. Hiç tanımadığım kişilerin yazdıklarımı beğenmesi, okuduklarından etkilendiğini dile getirmesi benim için tarifi imkânsız bir mutluluk ve motivasyon kaynağı oldu. Yazarlık hayatıma bu motivasyon sayesinde devam edebildiğimi söyleyebilirim.
Kitap çıkaracak olmam yazarlığın ne kadar saygın bir meslek olduğunu da gösterdi bana… Önceden tanıdıklarımın bile bana karşı davranışlarında olumlu değişiklikler olduğunu gözlemledim. Tabi bu saygınlığın sürekli hale gelmesi yazdıklarınıza bağlı. Okuyucuya keyif verebilirseniz onlara bir şeyler katabilirseniz saygınlığınız devam ediyor. Maalesef boş ve içerikten yoksun şeyler yazıp kendini yazar olarak lanse edenler var. Onlar kalıcı olamıyor ne yazık ki…
Dünya seyahatlerinde ne gibi değişiklikler olacağını öngörüyorsunuz?
Teknolojideki gelişmeler dünyayı küçülttü. İletişim olanaklarının artmasıyla dünyada ücra köşe diye bir kavram kalmadı. Eskiden ulaşılamaz diye düşündüğümüz yerlere internet sayesinde anında görüntülü olarak bağlanabiliyoruz. Bu durum muhakkak ki insanların seyahat planlarını da etkiliyor. Gitmeye karar verdiğimiz yerler hakkında artık çok daha fazla bilgi sahibi olabiliyoruz. Turistik gezilerimizi beğeni ve zevklerimize göre planlayabiliyoruz.
Bu koşullar altında tematik gezilerin artacağını öngörüyorum. Söz gelimi ben kuzey kutbuna bir kış gezisi yapmayı düşünüyorum. Ulaşım ve konaklama imkânlarının gelişmesi sayesinde bu isteğimi gerçekleştirme şansımın eskiye göre çok daha fazla olduğunu biliyorum. İnsanlar batan Titanik gemisinin kalıntılarını görmek için büyük paralar harcayıp canlarını tehlikeye atabiliyor. Gelecekte bilinmeyen gizemli yerlere örneğin uzaya veya başka gezegenlere seyahat etmek isteyenlerin sayısının artacağını tahmin ediyorum. Bilim ve teknolojideki gelişmeler insanların keşfetme ve fethetme duygularını körükleyeceği için, turizmin boyutlarının genişlemesini ve turist sayısının her geçen yıl artmasını bekliyorum. Ancak korona gibi bulaşıcı virüslerin gelecekte de ortaya çıkıp tüm bu olasılıkları ortadan kaldırma ihtimali de bulunuyor.
Peki, sizin için ‘yaşamak’ ve ‘seyahat’ ne anlam ifade ediyor, biraz oralardaki hissiyatınızı ve hayatınızdaki anlamlarını tarifler misiniz?
Bu sorunuz aklıma Pablo Neruda’nın güzel bir şiirini getirdi. “Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler” diye başlayan bu şiir, tam da benim duygularıma tercüman oluyor. Yaşam ve ölümle, seyahat etmek arasındaki bağlantı ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi.
Seyahat etmeden farklı yerler görmeden yaşamak heyecansız ve tekdüze bir yaşamı kabullenmek demektir. Seyahat benim için ve daha birçok kişi için “keşfetmek” anlamına geliyor. Meraklı ve sorgulayan bir kişiliğe sahip olduğum için merak ettiğim yerleri görüp kafamdaki soruların cevabını bulmadan huzur bulamıyorum. Sözgelimi içinde yaz kış buzdan sarkıtlar olan bir mağara duyduğumda mutlaka oraya gitmek isterim. Elazığ’daki buzul mağarasını işte bu hislerle keşfetmiştim.
Sorunuza dönecek olursam benim için yaşamak, “keşfetmek” anlamına geliyor. Keşfetmek içinse mutlaka bulunduğunuz yerden ayrılmalı uzun veya kısa yolculuklar yapmalısınız. Yeni yerler keşfetmenin getirdiği heyecan, sevinç ve huzur duygularını hayattaki başka hiçbir şeyde yaşamadım. Örneğin; Küba’da fakir oldukları halde mutlu olan insanlar görmek beni de mutlu etti. Amsterdam’daki Madam Tussaud müzesinde balmumundan heykelini görünce karşımda Einstein varmışçasına heyecanlandım. Marakeş’te elinde yılanla üzerime doğru gelen adamı görünce esrarengiz bir korkuya kapıldım. Zürih gölünün turkuaz sularına bakarak huzur buldum. Bu duyguları hayatın başka hangi alanında tadabilirdim ki? Şairin dediği gibi her gün aynı yerde yaşayıp aynı şeyleri yapanlar gerçekten de yavaş yavaş ölüyorlar. Monotonluk insanı ağır ağır zehirleyen bir hastalıktır bence…
Son olarak buradan okurlarınıza seslenmek isteseniz ne derdiniz? Okurlarınıza buradan yeni bir kitabınızın müjdesini verebilir miyiz?
Kitaplarımı okuduktan sonra geri dönüş sağlayan tüm okurlarıma çok teşekkür ediyorum. Okurlarımın yorumları, daha kaliteli eserler vermek konusunda beni motive ediyor. Onlar tarafından anlaşılmak beni çok mutlu ediyor.
Farklı edebi türlerde eserler veren bir yazarım. İlk kitabım “Küba Günlerim” bir gezi kitabıyken, ikinci kitabım “Efsaneler Hikayeler” inceleme araştırma, üçüncü kitabım “Tapınak Ağacı” ise iki öyküden oluşan bir kitaptı. Tamamlamak üzere olduğum “Göç İklimi” adlı kitabım ise farklı öykülerden oluşan bir kitap olarak yeni yılda raflardaki yerini alacak. Daha sonra yine gezi türüne dönme hazırlıklarım var.
Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
Ben teşekkür eder yayın hayatınızda başarılar dilerim.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —