Betül ALTINSOY
Tarih: 03.10.2023 15:12
Betül Altınsoy’un Yazar Yıldız Tek Gamlı ile Söyleşisi
Betül Altınsoy’un Yazar Yıldız Tek Gamlı ile Söyleşisi
Öncelikle “Yüzyılın Masalları” kitabınız hayırlı olsun. Kitaplarınızı konuşmadan önce okuyucularımıza kendinizden bahseder misiniz?
- Teşekkür ederim, Bir Kapadokya Masalı, toprağımın mitolojik geçmişini bambaşka bir dille anlattığım, geçmişimizi çocuklarımıza anlattığım yepyeni bir çalışma oldu. Tüm masal sevenlere hayırlı olsun.
1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) ne başladım. YAZŞADER Vakfı’yla gittiğim her kitap fuarında çocuklarla buluşmaya, geleceğin mimarı çocukların yüreğine dokunacak öyküler yazmaya devam ediyorum.
Üç çocuğum, yüreğine dokunduğum her çocuk, yazdığım 10 kitabım ve çıkacak olan kitaplarım için çalışmaya ve üretmeye devam ediyorum.
Bir çocuk kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz?
- Yazmaya çocuk kitabı ile başlamadım. İlkokul 2 ya da 3. sınıftan itibaren çocukça şiirlerle, ardından ergenliğimle denemeler, aşk ve memleket şiirleriyle başladım. Bulduğum her kâğıt parçasını, gazeteyi, dergiyi, önce sınıfın ardından okulun kitaplığında bulunan tüm kitapları, derken eskiden gazete bayisine gelen, kuponla alınan teşhire konan kitapları okudum. Benim için her kitap bir dünyaydı ve hayatımı şekillendirmekte faydası oldu. Anne olduğumda ise; çok güzel hikayelerin yanında, çocuklarımın okumayı öğrendiklerinde asla okumalarını istemediğim hikayeler de vardı. Bir şeyi eleştirmek yerine, doğru olanı yapmalıyız, dedim. Hem anne hem de bir eğitimci olarak dünyaya güzel, herkesin okumaktan zevk alacağı hikayeler bırakmak istedim. Tüm dünyadaki çocuklar benim çocuklarımdı, bizim çocuklarımızdı. Gökçe ve Göksu serisi, Cemil Han’ın Maceraları, Kayıp Balerin bunun için yazıldı. Büyüklere Küçüklerden Masallar ise gönüllü annelik yaptığım, girdiğim sınıflardan gerçek çocukların gerçek hikayeleri; yaptığımız küçük bir davranışın, söylediğimiz küçük bir sözün, çocuklar için ne anlamlar barındırdığını, onların gözünden, onların cümlelerinden, onları anlamamızı sağlayan dört hikâyeden oluşuyor. Benim için hikayelerimdeki her çocuk özel, her çocuk anlaşılmayı hak ediyor.
Sizce bir çocuk kitabı hangi özellikleri taşımalıdır?
- Bence bir çocuk kitabı; güzel bir dünya yaratmalı… Kitabın türü ne olursa olsun, bir kitap, çocuklara sevgiyi, iyiliği, paylaşmayı, arkadaşlığı, doğa ve hayvan sevgisini, saygıyı, farklılıkları, farklı olmanın normal olduğunu öğretmelidir. Akademik bir bilgiye ulaşmak artık çok kolay ama hikayeleri bilgiden ayıran fark her çocukta farklı bir dünya yaratması, aynı zamanda o dünyaların tüm güzelliklerini çocuklara gösterebilmesidir.
İçinde bulunduğunuz şehre dair ne söylersiniz? Edebi açıdan sizi besleyen ortamlar var mı? Yoksa, o ortamları daha çok siz mi oluşturursunuz?
- “Yeşil Bursa” ya büyük hayallerle geldim; toprağın bu kadar bereketli olduğu bir bölgede çirkin yapılaşmayı, plastik yeşil çitleri, yapma ağaçları/ çiçekleri şehrin içinde görünce kahroldum. Oysa Ankara’da saksıda özenle yetiştirmeye çalıştığımız çiçekler, burada nerdeyse ağaç olmuş ya da özgürce asfaltın kenarında bile yer bulmuştu. Yapılacak çok basit çalışmalar ve sadece eğitim ve bilinçlendirme ile bunun önüne geçilebilir.
Beni besleyen ortamlara gelince; kanserle düellosunda öne geçmiş biri olarak her anın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bakmak ve görmek çok farklı kavramlar benim için, baktığım her şeyi gerçekten görmek, anlamak, dokunmak, tatmak, koklamak, hissetmek, yaşamak istiyorum. Güneşin doğuşunu, batışını, sabah çıkan ilk ekmeğin kokusunu, rüzgârın tenine dokunmasını, baharın renklerini, acının/ekşinin tadını bilmeyen insanlar var, sadece hedefe yürüyen, yürürken hiçbir şeyi fark etmeyen, gelip geçen bir insan olmak istemiyorum. Kısacık ömrümde geleceğe umut olsun diye fark edebildiğim her güzelliği yazmak istiyorum. O yüzden bulunduğunuz yerin bir önemi yok, bulunduğunuz yeri nasıl betimlediğiniz önem kazanıyor.
Kitapların çocukların gelişimine katkıları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Sizce çocuklar kitaplarla hangi yaş grubunda tanışmalı?
- Bence her anne-baba çocuğuna üçüncü ayına girdikten sonra masallar, hikayeler okumalı ya da gözlerinin içine bakarak hikayeler uydurmalıdır. Çünkü çocuk kalabalık bir ailede değilse -ki artık çoğumuz çekirdek aileyiz- çocuğun ilk etkileşimi anne-baba ve ilk iletişim yine anne-babadır. Nasıl bir çocuk istiyorsanız öyle bir anne-baba olmak zorundasınız; eğitimli, bilgili, hayal gücü yüksek, iletişimi başarılı bir çocuk istiyorsanız çocuğunuza okumak zorundasınız. Hatta çocuk okuma-yazma öğrenince evde televizyonu, bilgisayarı, telefonu kapatıp “okuma saati” yapıp, hep birlikte okumalısınız. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok! Atalarımızdan kalan çok basit bir kural var: “Ne ekerseniz, onu biçersiniz”
Çocuk kitaplarının ve çocuk kitabı yazarlarının ülkemizdeki durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
- Acınası… Çocuğa, eğitime, geleceğe değer veren bir ülkem olsun isterdim. Üreteni, bilimi, sanatı, sporu sadece bir başarı sağlandığında değil, emeğin değer verildiği bir ülkem olsun isterdim.
Ben bir bahçeye, ağaca, ufka, kuşa, ota, böceğe bakıp, sadece yazmak istiyorum. Tek derdim gelecek ve ben artık biriktirdiklerimi geleceğe bırakmak istiyorum. Geldim, gidiyorum. Benim derdim kâğıt parası, ressam parası, gideceğim kitap fuarının stant parası, yol parası, kalacak yer parası, insani ihtiyaçlarımı karşılayamama endişesi olmamalı diye düşünüyorum. Bu sadece benim değil bütün var olmaya çalışan yazar arkadaşlarımın endişesi ve artık birileri bunu dile getirmeli. Ben gece gündüz çocuklar için araştırayım, belgeleyeyim, yazayım; gelişmiş ülkelerdeki gibi devlet belli bir sayıda satın alsın, tüm okullara, kütüphanelere göndersin, beni çocuklarla buluştursun, geleceğin dünyasını oluşturalım. Üzgünüm bunu söylediğimde çok ütopik, olmayacak bir şeyden bahsediyormuşum gibi bakılıyor. Oysa, Kültür Bakanlığı’nın işi bu ve bu yapılamayacak bir şey değil aslında.
Sorularıma verdiğiniz yanıtlar için çok teşekkür ederim. Siz bir şey eklemek ister misiniz?
- Ben teşekkür ederim. Bu yaşa gelince, söz konusu çocuklar olunca çok konuşuyorum. Tüm olumsuzluklara rağmen voleybol takımımız başta olmak üzere Cumhuriyetimizin 100.yılında çalışan, üreten, başaran gençleri görünce her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyorum. Atamızın izinden bilime, sanata, spora değer veren, geleceği hazırlayan herkese çok teşekkür ederim.
Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim. Sizi tanımaktan çok mutlu olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. İlhamınız bol olsun efendim.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —