En acımasız yüzüyle karşımıza çıkan saldırılar, Haçlı Seferleri’nden bu yana insanlık onuruna karşı başlatılmış en büyük imha harekâtıdır. Özellikle son otuz yılda büyük bir soykırıma dönüşen bu saldırılar, sadece bir halkın değil, bir medeniyetin varoluş mücadelesine karşı yürütülen küresel bir cepheleşmeyi temsil ediyor.
Gazze’nin direnişi, bu büyük hesaplaşmada sadece bir şehirden ya da halktan ibaret değildir. Bu direniş, Anadolu’dan Kudüs’e, Medine’den Gazze’ye uzanan bin yıllık bir coğrafi hafızanın, bin yıllık bir tarihsel yürüyüşün yeniden yazılmasıdır. Gazze halkı, bu hakikati kendi canlarıyla ortaya koyarak, bizlere meseleyi sadece bir toprak parçası ya da nüfus meselesi olarak görmenin ne kadar sığ bir bakış açısı olduğunu haykırmaktadır.
Eğer mesele yalnızca “yaşamak” olsaydı, iki buçuk milyon Gazzeli için onlarca ülke kapılarını açabilirdi. Ancak mesele toprak da değildir, göç de değildir; mesele bir medeniyetin iradesidir. Tarihi ve coğrafyayı savunma iradesidir. Çünkü bu saldırılar bir halkı yerinden etmenin ötesinde, bir medeniyetin hafızasını, ruhunu, direncini yok etme amacını taşımaktadır.
Bugün bazı odaklar tarafından “Gazze halkı başka ülkelere yerleştirilsin”, “Onlar için hicret zamanı geldi” gibi servis edilen fikirler, aslında doğrudan İsrail’in hedeflerini meşrulaştırma çabasından başka bir şey değildir. Ne hazindir ki bu fikirler, “hicret” gibi yüce bir İslami kavramla süslenerek zihinlere sokulmak isteniyor.
Bu toprakların her karışı bedelle alınmış, her santimi şehit kanıyla yoğrulmuştur. Biz Malazgirt’i toprak yağmalamak için mi yaptık? 1917 Gazze savunması, Medine müdafaası sadece coğrafya için miydi? Hayır! Bu mücadeleler bir ruhun, bir inancın, bir medeniyet yürüyüşünün tezahürüydü.
İsrail zayıf ve korkaktır. Bunu artık kabul edin. Gazze’de yüz binlerce çocuğu, kadını, yaşlıyı soykırıma rağmen dize getiremeyen bir devlet, şov yapmak dışında hiçbir şey yapamaz. Ancak onun en büyük gücü, zihinlerimizde kurduğu korku imparatorluğudur. Ve bu korkunun, “hicret” kisvesiyle bizlere yeniden pazarlanmasıdır.
Artık bu zihinlerden kurtulmak zorundayız. Çünkü İsrail’in tankı, topu değil; bizim korkularımız ve içimizdeki işbirlikçiler onun asıl silahıdır.
Gazze kazandı. Hem de bedelini ödeyerek. Ama asıl siz kaybettiniz! Çünkü siz kendi tarihinizle bağınızı kopardınız. Korkularınıza teslim oldunuz. İsrail’in kazanmasını istediniz. Sürgünü, hicret diye pazarladınız.
Tarih yeniden akıyor. Bu defa Gazze’den, direnişten, inançtan, cesaretten yana akıyor. Bu çağın Haçlıları kaybetti, ama ne yazık ki onların saflarında duranlar da onlarla birlikte tarihin çöplüğünde yerini aldı.
Artık bu milletin aklı, vicdanı ve direnciyle oynayamayacaksınız. Çünkü Gazze sadece direnmedi, hepimizi uyandırdı.