Bazen danışanlara katkı sağlaması için Bibliyoterapi yöntemini de kullanırım. Çünkü kendi hayatımızdan dersler çıkaracağız gibi başka hayatlardan da ders çıkarıp başka tecrübelerden de faydalanıp ona göre ruh sağlığımızı ya da hayatımızı şekillendirebiliriz. Gençlerde özellikle kişisel gelişimleri bağlamında bibliyoterapinin etkisi oldukça yüksek. Ara ara güçlü bulduğum hayat hikayelerine değinmeyi seviyorum. Güçlü Hayat hikayelerini araştırırken Nick Vujicic e denk geldim. Eminim bir çoğunuz tanıyordur. Gelin birlikte tekrar analım azmin ve sabrın öyküsünü.
Hayat, kimi zaman insanın karşısına öyle zorluklar çıkarır ki, onları gördüğümüzde kendi dertlerimizi sorgulamadan edemeyiz. Kimi zorluklar vardır, doğduğumuz andan itibaren bizimle gelir; kimileri ise yolun ortasında karşımıza çıkar. Nick Vujicic’in hikâyesi, bu ilkine bir örnek. Doğuştan kolları ve bacakları olmadan dünyaya gelen bir çocuk… İlk bakışta yaşamını kendi başına sürdürmesi imkânsız gibi görünüyordu. Ama Nick, imkânsız görüneni mümkün kıldı. Bugün o, sadece fiziksel engellerini aşmış bir birey değil; aynı zamanda milyonlarca insana umut ve cesaret aşılayan bir ses.
1982 yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde dünyaya gelen Nick Vujicic, tıp literatüründe çok nadir görülen tetra-amelia sendromu ile doğdu. Bu sendrom, kolların ve bacakların olmamasıyla karakterizedir. Henüz bebekken ailesi büyük bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşasa da onu olduğu gibi kabul ettiler. Nick’in annesi ve babası, oğullarının yaşamının sıradan bir çocuğun yaşamından daha zor olacağının farkındaydı, ancak sevgileri ve kararlılıklarıyla onun yanında durdular. Çocukluk yılları, hem bedensel kısıtlılıkların hem de toplumun önyargılarının gölgesinde geçti. Okula başladığında yaşıtlarının alaylarıyla, yalnız bırakılmakla ve acımasız bakışlarla karşılaştı. Bu dışlanmışlık duygusu, küçük yaşlarda ruhunda derin yaralar açtı. Hatta bir dönem, tüm bu sıkışmışlığın altında ezilerek hayatına son vermeyi düşündü. Ancak aile desteği ve zaman içinde kazandığı içsel güç, onun için yeni bir kapı araladı.
Nick’in hayatındaki kırılma noktalarından biri, annesinin ona engelli bir kişinin hikâyesini anlatması oldu. Başka bir insanın kendi engeline rağmen güçlü bir şekilde yaşamını sürdürmesi, Nick için bir işaretti. Bu farkındalık, “Ben de yapabilirim” düşüncesini doğurdu. Zamanla hayata bakışı değişmeye başladı. Çaresizlik yerine çareyi, umutsuzluk yerine umudu görmeye yöneldi. Çocukluğunda yüzme öğrenmesi, kalem tutmak için özel aparatlar geliştirmesi, bilgisayar kullanmayı öğrenmesi gibi küçük ama çok önemli adımlar attı.
Eğitim hayatında da pek çok engel vardı. Bazı okullar, onun durumunu gerekçe göstererek kabul etmek istemedi. Ancak Nick, ailesinin çabasıyla eğitimine devam edebildi. Ortaokul ve lise yıllarında daha fazla mücadele vermek zorunda kalsa da akademik başarılarıyla dikkat çekti. Özellikle matematikteki başarısı, öğretmenlerinin onu takdir etmesine neden oldu. Yaşıtları tarafından dışlanma zamanla yerini meraka ve saygıya bıraktı. Lise yıllarında arkadaşlarının desteğiyle kendine olan güveni artmaya başladı. Üniversiteye geçtiğinde bu özgüvenin üzerine yeni beceriler ekledi. Griffith Üniversitesi’nde ticaret ve finans alanında çift anadal yaparak mezun oldu. Bu başarı, sadece ailesi için değil, toplum için de çok önemli bir mesajdı: Bedensel engel, zihinsel ve ruhsal gelişime engel değildir.
Nick’in konuşmacı olma serüveni lise yıllarında başladı. Henüz 17 yaşındayken, okul ve kilise etkinliklerinde konuşmalar yapmaya davet edildi. İlk başta sadece küçük bir topluluğa hitap ediyordu. Ama onun kelimeleri, kalplerin en derin yerlerine dokunuyordu. Zamanla bu konuşmalar daha geniş kitlelere ulaştı. İnsanlar Nick’i sadece engellerini aşan bir kişi olarak değil, aynı zamanda umut ve cesaretin sembolü olarak görmeye başladı. Onun en bilinen sözlerinden biri, “Eğer bir mucize göremiyorsan, bir mucize ol” cümlesidir. Bu söz, aslında hayatının özeti gibidir. Kendisi doğduğu andan itibaren mucize beklemedi; mucizeyi kendi yaşamının içinde inşa etti.
2005 yılında Nick, “Life Without Limbs” (Kolsuz Bacaksız Hayat) adlı organizasyonu kurdu. Bu kuruluş aracılığıyla dünyanın dört bir yanında insanlara ulaşmaya başladı. Konferanslar, seminerler, okul etkinlikleri, kiliseler ve sosyal projeler aracılığıyla milyonlarca kişiye seslendi. Sadece fiziksel engelliler için değil, hayatında umutsuzluk yaşayan, hayallerinden vazgeçmek üzere olan herkes için bir umut ışığı oldu. Onun konuşmalarında altını çizdiği bir başka söz de şudur: “Hayatın anlamı, sahip olduklarında değil; onlarla ne yaptığında saklıdır.”
Nick sadece sahnelerde konuşmakla kalmadı, kalemiyle de insanlara ulaştı. “Life Without Limits: Inspiration for a Ridiculously Good Life” ve “Unstoppable: The Incredible Power of Faith in Action” gibi kitaplarıyla deneyimlerini, düşüncelerini ve hayata dair bakış açısını okuyucularla paylaştı. Bu kitaplar birçok dile çevrildi ve dünya çapında ilgi gördü. Yazdıkları, kişisel gelişim kitaplarının ötesinde, hayatın her zorluğuna karşı bir rehber niteliğindeydi.
Özel hayatında da mutluluğu buldu. Kanae Miyahara ile evlenmesi, onun yaşam yolculuğunda çok değerli bir dönüm noktası oldu. Bu evlilikten dört çocuğu oldu. Nick’in aile hayatı, topluma çok güçlü bir mesaj verdi: Bedensel engeller, sevgiye, aile olmaya ve mutlu bir hayata engel değildir.
Bugün Nick Vujicic, dünyayı dolaşarak insanlara seslenmeye devam ediyor. Konuşmalarında sadece kendi yaşamından değil, karşılaştığı binlerce insanın hikâyelerinden de örnekler veriyor. Onu dinleyenler, hayatlarındaki engellerin düşündükleri kadar büyük olmadığını fark ediyorlar. Kendi cümleleriyle, “Eksiklerime değil, sahip olduklarıma odaklandığımda ışığı buldum.” Bu bakış açısı, onun tüm yaşamını şekillendiren bir rehber oldu.
Nick’in hikâyesi, aslında hepimize şu gerçeği hatırlatıyor: Hayat, bazen en zor şartlarda bile bir çıkış yolu sunar. Önemli olan, gözlerimizi o çıkışa çevirmek ve adım atacak cesareti gösterebilmektir. Kolları ve bacakları olmadan doğan bir insanın, milyonlara dokunan bir yaşam inşa etmesi, bunun en güçlü kanıtıdır. Onun hayatı, “imkânsız” kelimesinin yeniden tanımlanmasına neden oldu. Çünkü imkânsız görünen her şey, doğru bakış açısıyla mümkün olabilir.
Sen de kendi mucizeni oluşturabilir ve başkalarına ilham olabilirsin. Sevgi ile ve güzel düşünceler ile kal sevgili dost.