Yaratılmış her şey hakkında düşünmek en sevdiğim şeylerdendir. Öyle ya “hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır.” Ve “Ancak akıl sahipleri öğüt alır.” O halde çevremizdeki her şey ama her şey bize bir şeyler anlatır ve öğretir.
Sizlere komik gelebilir ama mutfakta çalışırken sebzeleri, meyveleri, kullandığım her şeyi hem inceler hem işimi yaparım.
Mesela kuru soğan, vitamin deposu, ilaç gibi bir sebze. Yan etkisi yok yani diğer insan yapımı ilaçlar gibi gribinizi iyileştirirken böbreklerinizi bozmuyor sözgelimi. Acı mı acı. Dış kabuklarını soyarken bile gözyaşlarınızı engelleyemiyorsunuz.( Rahmetli ninem o yaşların da gözlerimizi mikroplardan arındırdığını söylerdi.)
Rabbimiz bu zahmetli sebzeyi doğrayabilmemiz için bıçak kesikleri koyup işimizi kolaylaştırmış. Ama gelin görün ki kokusu da pek hoş olmayan, tadı acı bu taam, ateşle buluşunca yumuşacık, taptatlı bir şeye dönüşüyor. Ateş de yandıkça, kavrulan; kavruldukça tatlanan bu sebzenin tazeykenki sıkıntılarını göze almış ki insanoğlu, onu her yemeğe koyar olmuş.
Şimdi gelelim insanoğlu-soğan benzerliğine. Biz insanlar, sıkıntı çektikçe pişeriz; kişiliğimiz oturur. Acı sözler duydukça başkalarına sarf etmek istemeyiz aynı sözcükleri. Çünkü söylenenler bizi incitmiş, içimizi yakmıştır. Ne konuşacağımızı tartar öyle söyleriz.
Çektiğimiz her türlü eziyet bizi daha dayanıklı olmaya, her hal ve hareketimizi kontrollü yapmaya sevk eder. Zaten bu yüzden değil midir yoksul kimseler gözü tok, hadlerini bilen; ulu orta gevezelik etmeyen; kibirlenmeyenlerdir.
Çekilen acılar, bizleri daha merhametli kılmalı. Sözü yumuşak söyleyenlerden etmeli; konuşurken ağzımızdan çıkan sözcükler tıpkı çiğ soğan yiyen birinden uzaklaşır gibi uzaklaştırmamalı insanları bizden.
Kısacası insanoğlunun tamamı çiğ soğana benzer. Yandıkça tatlanır. Tatlandıkça pek çok alanda görülmek istenir. Yandıkça bet kokusundan arınır, acılığını kaybeder bulunduğu yere lezzet katar.
Var mısınız başka dersler çıkarmaya?