Kadere iman imanın rükünlerindendir. Kadere inanmak iyi bir iman alt yapısı gerektirir. Yani imanın diğer rükünlerine şeksiz şüphesiz iman etmek gerektir ki kadere iman edilebilsin. Bundan dolayıdır ki kadere iman, iman rükünlerinin sonuncusudur. Kader bir senaryo mu ve biz de bu senaryoya göre oynayan oyuncular mıyız? Yoksa başı boş dilediği gibi yaşayan, hiçbir nizam ve intizama tabi olmayan insanlar mıyız? Eğer bir senaryo yazılmış ve bizim de bu senaryoya göre rol yapmamız isteniyorsa burada bir sıkıntı var demektir. Ama bir senaryo var ve biz bu senaryodan bihaber isek, başımızda da bu senaryoya uygun haller almamız için bizi zorlayan, bize baskı kuran ve irademizi ipotek altına alan bir yönetmen yoksa senaryonun varlığı bize sıkıntı vermemeli. Tam aksine geçmişte yaşanmış bazı olumsuz durumlar ve hüzünlü haller için bir teselli vesilesidir.
Hayat bir kurallar manzumesidir. Sosyal hayatta uymamız gereken ne kadar çok senaryolar ve kurallar var. O ortama girdiğimizde ona uygun rollerimizi alır ve ona göre davranırız. Bizim biyolojik, fizyolojik, anatomik tarafımız ve vücudumuzdaki bütün sistemler, zerrelerimiz, hücrelerimiz mükemmel bir şekilde düzenlenmiş bir programa göre hareket eder. Bizim vücudumuzda dünyadaki insan sayısından daha fazla nüfusa sahip bir şehrin karmaşasından ve kargaşasından daha fazla faaliyet; faal ve kudretli bir zat tarafından tanzim ve taksim edilmekte, mükemmel ve muazzam bir şekilde düzenlenmektedir. Görmemizi, yürümemizi, yaşamamızı, ayakta durmamızı, düşünmemizi, nefes alıp vermemize kadar bizdeki faaliyetlerin tamamının sonsuz kudret, irade ve ilim sahibi Rabbimiz tarafından yapıldığına iman ediyoruz. Ezelden ebede bütün faaliyetlerin indinde hay olduğu, yaşandığı bir Rabbimiz var. Siz basit bir aynayı bile beş bin metre yükseklikte bir şehrin üstünde tuttuğunuzda o aynada o şehir itibariyle geçmiş, gelecek, önce ve sonra gibi bir durum söz konusu olmazken, her şey an itibariyle o aynada görünürken; Arş-ı aladan kainata nazar eden Rabbimizin indinde geçmiş ve gelecek kavramı yoktur. Her şey haydır, yaşanır.
Bize geleceğimizle ilgili bir falcının, bir cinci hocanın ifadelerinin etkisinde kaldığımız kadar, imanın bir rüknü olan kadere imanın etkisinde kalıyor muyuz? Yani kadere iman ediyor muyuz? DÜŞÜN! Senin yarın ne yapacağını, başına ne geleceğini bilmeyen bir ALLAH!(HAŞA) Yani senin bu fani istikbalinden bihaber olan, sana baki ve ebedi bir istikbal hazırlayabilir mi? Kabirden sonra başına ne geleceğini, seni orada nelerin beklediğini bilir mi?
Çiçeği tohumda, ağacı çekirdekte, kuşu yumurtada, insanı bir su damlasında saklayan ve yerleştiren, geçmiş hayatımızı en ince ayrıntısına kadar hafızamızda kaydeden geleceğimizi de sahralar genişliğinde bilgileri depolamaya uygun olan hafızamızda veya defter-i kebirinde yazmışsa bu bizim irademizi sınırlar mı? Biz ağaç veya robot değiliz. Buna en büyük delilimiz tercihlerimiz, hobilerimiz, isteklerimiz, arzularımız, irademiz ve yaşadığımız hayat...
Evdeki takvimlerinize bir bakınız. Bir yıl boyunca her gün güneşin doğma ve batma saatleri dakikasına kadar bellidir. Güneş doğuş ve batış saatlerini takvime göre ayarlıyor denilir mi?
Asansöre bindiğimizde 5. Kata veya 10. Kata çıkmak isteyen biziz ama bizi çıkartıp indiren asansördür. Aynen öyle de isteyen biziz ama yapan ALLAH’tır. Camiyede, kumarhaneyede gitmek isteyen biziz, tercih eden biziz ama götüren ALLAH’tır. Rabbimiz sonsuz kudret ve iradesini bizim cüz’i(küçük, az, sınırlı) irademize bağlamış.
Kader ilimdir, plan ve programdır. Plan ve programı uygulayan ilim değil, kudret ve iradedir. Dolayısıyla kaderin varlığı bizi sınırlayan, baskı altında tutan bir durum değildir. Tam aksine rahmet ve merhameti sonsuz bir zatın bizim için hazırladığı plan ve programın rahatlığını yaşamak, gam ve kederden emin olmak gerekir. Kader; Rabbin kuluna değer vermesidir, onu önemsemesidir. Kulunun hayatını en ince ayrıntısına kadar KADER kalemiyle ifade edilmesidir. Biz hayatımızı kaba taslak günlüklerle yazamazken; kader, mahbubun habibe verdiği değer değil midir? Kaderi inkar etmek, Allah’ın sonsuz kudretini, iradesini, ilmini ve hikmetini ittiham etmek değil midir? Kaderi tenkit etmek, Allah’ın sonsuz şefkatini, rahmetini, sevgisini ve sevdasını ittiham etmek değil midir? Yoksa kaderle ilgili değil de Allah’a iman etmekle ilgili mi problemlerimiz var? Çünkü iman etmenin bir anlamı da güvenmek, kendini güvende hissetmektir.
Kader lamba ise cüz’i ihtiyari o lambanın düğmesine dokunmaktır. Eğer siz lambayı inkar ederseniz, küfrün karanlığından başka geriye hiçbir şey kalmaz!
“Kader seni bana yazmışsa benden kaçışın yok. Eğer yazmamışsa lüzumsuz ağlamaya gerek yok.” Yani bu nikahın ilk imzası kader kalemiyle Rabbimiz tarafından levh-i mahfuzda atılmışsa bundan dolayı memnun ve mesrur olmak gerekir. Eğer Allah bir hüküm vermişse bu hükmü kim iptal edebilir? Bir hükmü de iptal etmişse onu kim geri çevirebilir? Allah mutlak galiptir. Bizim hür irademizle verdiğimiz kararlar Allah’ın bir takdirinden diğerine geçmektir. Yani her şey mukadderdir. Kader kalemiyle yazılmıştır. Kısmetine razı ol ki rahat edesin...
“ULUM BENİ NASIL TANIRSA ONUNLA ÖYLE MUAMELE EDERİM!...”
“Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı; elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı!”